Göze hoş gelen, keyifli futbolun en basit tanımını kendimce şöyle yapabilirim: "Tüm takımın dâhil olduğu birkaç sade pasla gelip atılan bir gol, uzaklardan “belki girer” diye çekilmiş bir şutla gelen golden daha değerlidir. Burada kritik nokta işi şansa bırakmamak. Şans faktörünün en aza indirgendiğini fark eden seyirci, hak edenin kazandığına tereddütsüz inanıyor ve izlediği futboldan maksimum keyif alıyor."
11 Mart 2010 Perşembe
Kırmızı Şeytan
Şampiyonlar ligi tüm hızıyla devam ediyor. Çeyrek finalistler belli olmaya başladı ve maalesef Ronaldinho’lu Milan beklediğim sürprizi yapamadı. Ben de Manchester United’ın bileğinin kolay kolay bükülemeyeceğini bir kez daha görmüş oldum.
Alex Ferguson’un büyük maçlarda kullandığı Park ve Fletcher’lı orta saha yine başarılı oldu. (Carrick ve Anderson da aynı etkiyi yapabilirdi) Sir Alex, topu ezmeden, şişirmeden güzel oynayan rakiplere karşı, bu sert olmayan dinamik orta sahayla çıkıyor. Hızlı ve yetenekli kanat oyuncularını beklere yakın oynatıyor. İki kanat oyuncusundan destek alan üçlü orta saha burada kontrollü oynamayı seven rakibi bozuyor. Kapılan toplar da hızlıca rakip sahaya aktarılıyor. Önceki sene yarı finalde Arsenal’i de aynı şekilde bitirmişlerdi. Geçen yıl önemli maçlarda sağ bek gibi oynayan Rooney yerineyse dünkü kilit isim Valencia’ydı. Bir başka hücum oyuncusu Nani de elinden geldiği kadar sol tarafı rahatlatıyordu. Normal şartlarda Valencia’nın oyun tarzı benim futbol görüşüme tamamen aykırıdır. Topu kanatta sıfıra indirip orta yapan ve bunu genel oyun tarzı olarak benimseyen oyuncuları hiç sevmem. Benim izlediğim kadarıyla Valencia da bu tarzda “ortacı” bir futbolcu. Hızlıca adam eksiltip sıfıra inse de, yaptığı ortalar sert ve düzgün olsa da Valencia’nın oyununu izlemek bana keyif vermiyor. Ancak dün izlediğim Valencia çok farklıydı. Gary Neville’a çok yardımcı oldu. Bu sayede Milan’ın sol kanattan ilerlemesini sekteye uğrattı. Alex Ferguson’un taktiğinde hızlı ve yetenekli kanatların tüm gerekliliklerini yerine getirdi. Top önünde kaldığında da hızla ileri çıkıp ezmeden kullandı. Top rakipteyken bir savunma oyuncusu gibi görev bilincindeydi. İki kişilik top oynadı. Sir Alex yıldız futbolculara böyle savunma oynattıkça kolay kolay yenilmeyecektir.
Manchester’da ki bir başka fark ise maç boyunca susmayan seyircisiydi. Normalde sadece pozisyonlara tepki verip maçın seyrine fazla karışmayan Man Utd seyircisi Milan maçında bambaşka bir görüntüye bürünmüştü. Maç boyunca uğultu hiç kesilmedi. Tepkileri maça değil yönetime de olsa oynanan futbolu etkilemediklerini söyleyemeyiz. Kulübün ilk kurulduğu yıllara atfen sarı-yeşil atkılarla yönetimdeki Amerikan Glazer ailesine tepki gösteriyorlardı. Ve bu maçla beraber protestolarına önemli bir figürü de katmış oldular. Reklam dâhisi de diyebileceğimiz David Beckham sarı-yeşil atkıyı boynuna takarak seyirciyi selamladı. Bugün tüm Avrupa manşetlerinde Beckham’ın sarı-yeşil atkılı fotoğrafı var. Hem gündeme oturmak, hem eski takımının seyircisinin gönlünü yeniden fethetmek her futbolcunun başarabileceği iş değil.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder