11 Mart 2013 Pazartesi

Alman Futbolu ve Schalke Maçına Bakış

Ünlü İngiliz futbolcu Lineker’in futbol hakkındaki “futbol 20 kişinin topu peşinden koştuğu ve sonunda Almanların kazandığı oyundur” olarak bilinen tespitinin geçerliliğini yitirmeye yüz tuttuğu bir dönemi, Alman futbolu yakın tarihte yaşadı. Ancak şu an Almanya’nın en üst düzey ligi olan Bundesliga’da oynanan futbolun geldiği noktada, Almanya’nın bu övgü dolu cümlenin geçerliliğini tam olarak yitirmemesi için tam zamanında, ne denli doğru hamleleri yaptığını görebiliyoruz.

Son iki sezon, Borussia Dortmund Jurgen Klopp (46) önderliğinde, yaş ortalaması 24.25 ve 24.5 olan takımlarla Bayern Munih gibi ekonomik ve marka değeri dünya çapında olan bir takım önünde iki şampiyonluk elde etti. Üstelik bu süreçte Bayern Munih kendi sahasında Dortmund’a iki kez yenildi. Futbolseverlerin, Dortmund’un oynadığı futbolun dünya üzerindeki değerini anlaması asıl bu sezon gerçekleşti. Şampiyonlar liginde “ölüm grubu” diye adlandırılan Real Madrid, M.City, Ajax, Dortmund grubuna son torbadan katılmalarına rağmen, grubu yenilgisiz ve lider bitirmeyi başardılar. İspanya ve İngiltere şampiyonlarını oynadıkları her iki maçta da acz içinde bıraktılar.

Geçen sene ligde Dortmund’un arkasında kalan Bundesliga’nın diğer bir temsilcisi Bayern Münih, Avrupa futbolunun bir numaralı organizasyonunun finalinde, 90 dakika boyunca İngiliz temsilcisi Chelsea’yi futbol anlamında ezmesine rağmen, kupayı futbol talihsizliğiyle kaybetmişti.(Drogba son dakikada maçı çeviren golü atmıştı.) Son üç devler ligi finalinin ikisinde boy gösteren Bayern bu sene de Arsenal’i Emirates’te 3-1 mağlup ederken kupanın en büyük adaylarından biri olduğunu gösterdi. 25 hafta sonunda Bundesliga’da yedikleri gol sayısı henüz sadece 10. Bayern de yaş ortalaması 25.5 olan bir ekiple bu başarıları yakalamaya başladı. Yine devler liginde Schalke 04, Arsenal ve Fransa şampiyonu Montpellier’in olduğu gruptan yenilgi almadan, lider olarak tur atlamayı başardı. Son 16 ilk maçında, topa sahip olma istatistiğinde 32 takım arasında 4. olarak karşılarına gelen Türkiye ligi şampiyonu Galatasaray’a oyun olarak ve topa sahip olmada ezici üstünlük kurarak, ateşli Türk taraftarların kendilerini baskı altına almasına izin vermediler.

Almanya, futbolun ekonomik piyasa hacminin, büyük meblağlar içeren transferlerle her sezon orantısızca büyümesine, benzer yoldan giderek cevap vermeye gayet müsait ekonomik durumda bir ülke olmasına rağmen, bu yolun doğru ve geleceği olumlu olan bir yol olmadığını erken farketti. FIFA’nın finansal fair play uygulamasının tam olarak uygulamaya geçmesi için kulüplere karşı sıkı bir duruş sergilediler. Bundesliga yetkilileri, kulüplerin hesaplarını sıkı gözetim altına alarak, kurallara uymayanlar için transfer yasağı ve alt lige düşürme gibi yaptırımlar getirerek, kulüplerin ciddiyetsizce transfere büyük paralar harcamalarına engel oldular.

2006 Dünya Kupası organizasyonu için 1.4 milyar $ para harcanarak, ülkenin dört bir yanında yüksek kapasiteli ve son teknoloji stadyumlar inşa edildi ve var olan stadyumlar geliştirildi. Organizasyonlar, kombine ve maç günü bilet satışlarından kulüpler büyük kazançlar elde etmeye başladılar. Önemli futbol ülkelerinin çoğundan farklı olarak, devletin ekonomik yapısının coğrafi olarak merkez odaklı olmaması, bütün eyaletlerin benzer ekonomik yapıya sahip olması, ülkedeki tüm kulüplerin büyük firmalarla ticari ortaklık ve sponsorluk geliştirmesine yardımcı oldu.


Ülkedeki futbol ekonomisinin gelişen rekabetçi ortamından yayın gelirleri de etkilendi. Kulüpler yayın gelirlerinin önceki senelere göre önemli artışlarından bile yeterince tatmin olmadılar. Yayın gelirleri ihalesi yakın zamanda birkaç kez yenilenmek durumunda kaldı. Kazandıkları paraları kontrollü olarak harcamaya mecbur olan kulüpler parayı transfer pazarına değil gençlik akademilerine aktardılar. Tesis eksikliklerini gidererek, gençlik akademileri sistemlerini sıfırdan kurdular.

Bugün Dortmund’un Götze, Reus, İlkay, Bender, Schmelzer, Hummels, Schalke'nin Höwedes, Matip, Kolasinac, Höger, Jones, Draxler, Bayern’in Badstuber, Boateng, Toni Kroos, Müller vb. belki de adı daha yeni yeni bilinmeye ve popülerleşmeye başlayan futbolcularının  hepsinin, gençlik akademisi projelerinin birer üretimi olduğu görülüyor ve bu oyuncular Alman milli takımının iskeletini oluşturuyor. Pahalı transferler yapılarak kalitelileştirilmeye çalışılan diğer liglerdeki büyük takımlara karşı elde edilen üstünlüğün nedeni; temel futbol eğitimini doğru almış ve maksimum anatomik gelişmesini tamamlamış olan oyunculara, bir sistem içerisinde beraber ve hızlı oynama alışkanlığının daha kolay kazandırılması ve oyuncuların bu sistem doğrultusunda kendilerini daha çabuk geliştirebilmesi olarak açıklanabilir.

Kulüpler sadece kendilerine gerçekten sınıf atlatacak yetenekte oyuncuyu bulurlarsa transfer pazarına yöneliyorlar. Özellikle bek, stoper, kaleci, defansif ortasaha gibi yetenekten ziyade oyun bilgisi ve fiziksel özelliklerin önemli olduğu pozisyonlar için kendi yetiştirdikleri futbolcuları kullanmaya çalışıyorlar.


Cumartesi günü Alman futbolunun geldiği noktayı göz önüne koyan harika bir Bundesliga karşılaşması oynandı. Ruhr derbisinde, Schalke 04, Borussia Dortmund’u 2-1 mağlup etti. Maçın başından sonuna dek, ancak müthiş fiziksel kapasitedeki iki takım birbirine karşılık verirse oluşabilecek çok yüksek bir tempo vardı. Pozisyon bilgisinin artık ezbere olarak doğru oynandığı bu seviyelerde, rakip takımı hataya zorlamak için tempolu oyunun gerekliliği ve hızın önemi bir kez daha kanıtlandı. İki takım da oyunu kontrol etmek isterken, hızlı oynamak için zaman zaman pas kalitesine, pas sayısından daha çok önem verdiler ve oyuncular pas verirken risk aldılar. Doğal olarak, pozisyonlar ve güzel organizasyonların yaşandığı bir maç oldu. Öte yandan kaptırılan topların, rakip kalede tehlikeye dönüşmesine yönelik özellikle Dortmund’un üç senedir beraber oynamanın verdiği güvenle, yaptığı ezbere setler “hızlı hücum nasıl yapılır?” dersi niteliğindeydi. İki takım da pas zamanlamasını ayarlamak konusunda üstün meziyetleri olan oyunculara (Götze, Piszcek, İlkay, Draxler, Höger, Farfan) sahipti ve geç veya erken verilecek pasın pozisyonları heba ettiğine çok az tanık olduk. Bence futbol takımlarında olması gereken en önemli meziyetlerden birisi doğru pas zamanlaması. Götze özellikle teknik ve taktik anlamda dünya futbolunun daha önce benzeriyle karşılaşmadığı farklı yetenekte bir oyuncu ve genç yaşına rağmen bireysel taktik bilgisi çok üst seviyede, maçta farklılık yarattı.

Schalke 04’ün en önemli hücum özelliği, kanat organizasyonlarını forvet, iç ortasahalar, bek ve önündeki kanat oyuncusuyla hep beraber yapmaya çalışması ve organizasyonu gerçekleştirene kadar o kanatta sabırla pas yapmaları. Örneğin, sağ kanatta gerideki dengeyi Uchida(bek) veya Höger(iç ortasaha) sağlıyor, koşuyu Uchida veya Farfan yapıyor, yine Farfan ya da Draxler bindiren oyuncuya göre duvar olabiliyor. Ortasahayı oyununun yönünü değiştirerek geçebilme özellikleri de var, özellikle soldan sağa atılan toplarda Farfan topla buluştuğunda, Uchida o sırada büyük ihtimalle bindiriyor ve aynı anda Draxler veya iç ortasaha oyuncuları ceza sahası önünde topla buluşmaya hazır bekliyorlar, stoperlerin arasına koşup oyunu sıkıştırmıyorlar.

Dortmund’un en büyük hücum özelliği ise savunmanın dengesini bozacak bek-stoper arası, kanatlara bek arkası koşuları, hemen hemen tüm hücum oyuncularının yeltenmesi ve bu yeltenen oyuncuyu takımın hızlı bir şekilde değerlendirmesi olarak görülüyor. Ceza sahasının içine, çizgilerine yerden ayağa oyunlarla organizasyon yapmayı düşünüyorlar. Bu tip hareketler, Schalke savunmasının dengesini bozdu ve pozisyonlar yakaladılar.

Salı günkü maçta Galatasaray, gerçekten sistemini oturtmuş Schalke karşısına öncelikle mücadele olarak tüm oyuncularıyla karşılık vermelidir. İlk maçta Schalke, eksik mücadele eden her oyuncu için ekstra bir oyuncuyu oyuna soktu ve topu ekstra adamına oynayarak hem sarı kırmızılı futbolcuların hem de tribünlerin basısını kırdı. Galatasaray’ı önde karşılayarak, pas oyunun olgunlaşmasına izin vermedi. Schalke yine aynı şeyi denemek isteyecektir  ama bu sefer Eboue gibi topla oyuna daha güvenli çıkılabilecek bir oyuncuyla karşılaşacaklar. Hamit Gençlerbirliği maçında bir iç ortasahaymış gibi oynadı ve Eboue kanat gibi kaldı, bu pas oyununda önemli bir taktiksel aşama yaratacaktır, üstelik maç iyi bir zeminde oynanacak. Galatasaray Beşiktaş’a karşı havadan kısa kısa Elmander’e oynayarak, Beşiktaş’ın baskısını kırdığı gibi, Schalke'nin ön alan baskısını kırmak için Drogba’yı kullanmak isteyebilir.


Eğer hücumdan başlayarak bütün olarak direnç göstebilirsek, Melo’nun ve Hamit’in ekstra kaliteli oyun oynayabileceklerini düşünüyorum, çünkü geçen maçta defansta ekstra yoruldular ve iyi hücum yapacak güç kalmadı. Selçuk zaten uzun bir süredir çok kaliteli oyun oynamaya çalışıyor. Uchida’nın hücum aksiyonlarına mani olması açısından, Amrabat’ı oynatmayı düşünmek iyi olabilirdi. Amrabat Manu maçında Rafael’i çıkarmadığı gibi Uchida’yı da engelleyebilirdi ama hoca Sneijder ve Drogba'nın ilk maça göre daha güçlendiğini düşünüyor ve mutlaka pres katkısını onlardan bu maç için olabildiği kadar isteyecektir. Drogba'dan özellikle set oyunlarında Uchida'yı karşılamasını isteyebilir, çünkü Sneijder ve Burak'ın kanatta katkılarının sınırlı kaldığını gördük. Diğer bir yönden Eboue'nin Bastos'a yetebileceğini düşünüp, Farfan forvet oynamazsa Hamit'i sol kanatta Farfan'ı karşılamak için görevlendirebilir hoca. Galatasaray’ın, ilk maçta fiziksel olarak hazır olmayan Sneijder ve Drogba'lı kadro seçimi ve kötü zemin yüzünden gösteremediği kalitesini göstermesini bekliyorum.