6 Ağustos 2010 Cuma

Futbol Basit Bir Oyundur

Tuttuğum takımların yenilgisine hiçbir zaman anlam verememişimdir. Hâlbuki sene içinde dünyanın en iyi futbol takımları olan İspanya ve Barcelona’nın bile yenilgilerine şahit olduk. Çünkü futbolda üç ihtimal var ve beraberlikler dışında galibiyet 2 rakipten ancak birine nasip oluyor. İşte bence futbolun basitliği ve bu yazıda savunacağım temel düşünce olan “belli standartları takımlara kazandırdıktan sonra her takımın her takıma üstünlük sağlayabileceği” fikri, 0–0 başlayan maçın, takımlara sunduğu kazanma ihtimalinin %33 gibi büyük sayılabilecek bir oran olmasından kaynaklanıyor.


Futbolun nasıl basit bir oyun olduğunu en iyi şekilde anlamak için, oynanan oyununun amacını adım adım anlatmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu yazıyı okuyanların tamamına, yazının bu kısmında, hayatında futbol diye bir kelime bile duymamış oldukları varsayımıyla hitap ediyorum. Futbolda galibiyete ulaşmak için asıl amaç, karşı takımın kalesine, eliniz ve kolunuz dışında vücudunuzun her bölgesini kullanarak, futbol topunu sokmak. Topu ağlarla buluşturduğunuzda gol atmış ve amacınıza ulaşmış olursunuz. “Goal” kelimesinin İngilizce sözlük karşılığının “amaç” olması bir tesadüf değil tabiki. Bir de maç sona erdiğinde galip takım olmanız için karşı takımdan daha fazla sayıda gol atmanız gerekiyor. Gol veya gollere ulaşmak için, mantıken futbol topuna saha içinde sizin sahip olmanız gerekli. Zaten bir futbol maçında sahaya baktığınız vakit, sahadaki tüm oyuncuların topun kendi takımında kalması veya top karşı rakipteyse topu kapmak için mücadele ettiğini görürsünüz. Sonuçta ayağınızda olmayan, sizin takımınızın kontrolünde olmayan bir topla amaca ulaşmak, gol atmak mümkün değil. Üstelik topun takımınızda kalmasının bir diğer avantajı, karşı takımın gol atamaması olacaktır. Amacı bu kadar rahat anlaşılabilen bir oyunun, karmaşık olduğunu iddia etmek bana yanlış geliyor.

Futbolun basitliğini erken yaşlardan kavramış biri olarak, futbolda ulaşılamayacak hiçbir hedefin olmadığını düşünür, her sene başında, tuttuğum takımların yarıştığı her kulvarda şampiyon olacaklarını iddia ederim. Sanki her sene başında, hiçbir yenilgi almadan sezonu tamamlayacakmışız gibi gelir bana. Çünkü futbolun basitliğini kavramış, topa değer veren, onu kendi malıymış gibi gören, fizik kondisyonu yerinde, oyun disiplinine haiz bir takımın büyük şanssızlıklar yaşaması dışında maç kaybetmesi benim gözümde çok zor. Rakibiniz ne kadar güçlü olursa olsun, siz saha içinde futbolun basitliğinin getirdiği doğruları yapıyorsanız, galibiyeti her ortam ve şartta almamanız için hiçbir sebep yok.

Örneğin, 2000 yılı UEFA Kupası galibi Galatasaray’ın içeride dışarıda yenilgi almadan elde ettiği şampiyonluğu alan takım ve o vizyon, düşüncelerimi tam olarak açıklar nitelikte. Aynı sene Şampiyonlar Ligi grubunda kendi evinde 5–0 yenildiği milyonlarca dolarlık takım Chelsea’yi, deplasmandaki maçta Taffarel kırmızı kart görene kadar tüm Avrupa’ya rezil edebilecek şekilde, 10 tane yüzde yüz gol pozisyonu kaçıracak düzeyde doğru ve basit futbolu oynayan bir takımdı Galatasaray. UEFA Kupası final maçına çıktığı zaman, basit futbolu bildiği için hiçbir korku yaşamadan Hagi, Hakan, Arif’le Arsenal’a karşı, 3 forvetle, bildiği oyunu oynamak için çıkıp kupayı alan bir takımdı.

2010 Dünya Kupası da iddia ettiğim bu fikri daha güçlü savunmamı sağlayacak örneklerle doluydu. Kamerun, Gana, Sırbistan, Şili, Meksika, Slovakya, Yeni Zelanda gibi belki de Avrupa ve Güney Amerika kıtalarının milyonlarca dolarlık futbolcularıyla kadro olarak boy ölçüşemeyecek takımları ayağa oynayan, fizik kondisyonları yerinde, topa değer veren görüntüleriyle herkesi her maçta yenebileceklerini gösterdiler, yeri geldi futbol olarak karşı takımları ezdiler. Futbolu bilen, futboldan zevk almaya çalışan izleyicilerin beğenisini kazandılar. Belki de Gana, Şili, Kamerun ve Meksika finale çıkmayı Hollanda’dan daha çok hak ettiler.

Diğer bir örnek 3 büyük takımımızın Avrupa’da ön eleme maçlarında bu sene aldıkları sonuçlar. Young Boys diye adını sadece futbol menajerlik oyunlarından duyduğumuz bir İsviçre takımı, iki maçta tüm Türk futbolseverleri kendilerine hayran bırakacak bir futbol oynadı. Volkan’ın 2 maçta kurtardığı yüzde yüzlük gol pozisyonu sayısı 2 elin parmaklarını geçiyor. Peki ne yapıyor da bu Young Boys, 55000 kişilik bir cehennemde, 130 milyon euroluk Fenerbahçe’ye top göstermiyor. Sadece sahanın tüm genişliğini kullanarak, ayağa paslarla, topu gelişigüzel vurmadan, acele etmeden sabırla futbol oynamaya çalışıyor. Futbolu, stadı kendi gözlerinde büyütmeden Fenerbahçe’yi kendi evinde elemenin sevincini bile abartmadan sahadan ayrılıyorlar. Çünkü basit oynadıklarını biliyorlar ve nasıl olsa bu futbol onlara bir karşılık getirecek, galibiyet de, çok büyük şanssızlık olmazsa gelecek.

Topun kıymetini bilip, futbolun doğrularını basitçe gösterebilen her takım, karşısındaki takımın ismine, futbolcularının değerlerine, elinde olan imkânlara bakmaksızın her ortamda galibiyete ulaşabilir. Futbol oyunu basit olarak anlaşılabilen amacıyla, mücadele eden her takıma galibiyet şansı vermesiyle belki de diğer sporlardan temel ilkelerinde ayrılıyor ve bu dönüşüm bu sporu daha da eğlenceli hale getirmeye devam edecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder