Göze hoş gelen, keyifli futbolun en basit tanımını kendimce şöyle yapabilirim: "Tüm takımın dâhil olduğu birkaç sade pasla gelip atılan bir gol, uzaklardan “belki girer” diye çekilmiş bir şutla gelen golden daha değerlidir. Burada kritik nokta işi şansa bırakmamak. Şans faktörünün en aza indirgendiğini fark eden seyirci, hak edenin kazandığına tereddütsüz inanıyor ve izlediği futboldan maksimum keyif alıyor."
12 Ağustos 2010 Perşembe
Rakibe Saygı, Oyuna Saygı, İzleyene Saygı
Fenerbahçe 15 gün içerisinde biri derbi(hazırlık maçı da olsa) diğer ikisi şampiyonlar ligi ön eleme maçı olmak üzere 3 maça çıktı. Bu maçlardan 1 galibiyet, 1 beraberlik, 1 yenilgi aldı. Bu sonuçlarla beraber Fenerbahçe camiası şu an büyük bir moral bozukluğu içinde. Fenerbahçe taraftarı, yöneticilerinin de gazıyla “Şampiyonlar ligine gireceğiz ve orada 2 sene önceki halimize geri döneceğiz” beklentisi içerisine girmişlerdi. Tamam, kabul ediyorum, yöneticiler genelde taraftarlarını başarılara motive etmek zorundalar ve bunun karşılığında yönetici koltuğunda sürekliliklerini sağlıyorlar. Vaatleri olmayan bir yöneticinin ya da başkanın o koltuğa bir daha layık görülmesi Türkiye şartlarında pek sık rastlanan bir olay değil. Ancak yöneticilerin de taraftarlarını aşırı hayal kırıklığına uğratacak söylemlerden uzak durmaları gerektiğini anlamaları gerek.
UEFA’nın 3 senedir başlattığı güzel bir çalışma var: “Oyuna saygı, farklılıklara saygı, izleyiciye saygı”. Eğlence yanını ne kadar çok sevsem de futbol, dalga geçilecek bir oyun değil. Futbolda rakibiyle, oyunla ve izleyiciyle alay eden takımın ne olursa olsun başarılı olmasını istemem. “Alay eden takım”dan kastım “Nasıl olsa yeneriz, nasıl olsa gol atarız” havasında oynayan ve futbol doğrularını uygulamayan takımdır. Young Boys maçlarına çıkmadan önce Fenerbahçeli yöneticilerin rakiplerini küçümsediklerini ve çok rahat davrandıklarını gözlemledim. Bir anlamda Fenerbahçe camiası rakibine saygı göstermiyordu. Maçlardan önceki bu önyargının Fenerbahçe’ye sonuçlar bazında sağlam bir tokat olarak dönebileceğini düşündüm. Gerçekten de futbol anlamında iki maçta da Young Boys Fenerbahçe’ye mutlak üstünlük kurdu. Young Boys’lu oyuncular biraz daha becerikli olsalardı, iki maçında skoru Fenerbahçeli taraftarların tekrar stat yakma girişimleriyle son bulabilirdi. Ancak ikinci Fenerbahçe – Young Boys maçının son dakikalarında Fenerbahçe’nin Young Boys’u elemesini en fanatik Fenerbahçeli’den bile daha çok istedim. Çünkü Young Boys’lu futbolcular “Biz Fenerbahçe’yi her türlü yeneriz” havasına girmişlerdi. (Aynı şekilde Dünya Kupası’nda, Brezilya teknik direktörü Dunga’dan nefret etmeme rağmen maçın son dakikalarında Brezilya’nın Hollanda’yı elemesini diledim.) 92’nci dakikada Semih’in kaçırdığı gol sonrası çok üzüldüm.
Fakat Fenerbahçeliler kendilerini kandırmasınlar. Young Boys iki maçta da göze hoş gelen futbolu oynayan takımdı. Semih son dakikada o golü atsa bile Fenerbahçe bir sonraki turda Werder Bremen, Sevilla, Tottenham gibi takımlardan hangisini eleyebilirdi ki?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder