25 Şubat 2010 Perşembe

Tamamen Duygusal


Cümleye duygusal futbolcular diye başlayacaktım ki sporculuğun zaten duygusal bir meslek olduğunu hatırladım. Senelik 3–5 milyon Dolarlar kazanılmasına rağmen, rutin bir başarı(gol) elde edildiğinde çılgınlar gibi sevinip, zıplayan başka bir meslek grubu yoktur herhalde.
Her meslekte olduğu gibi bazı futbolcularda diğerlerinden daha duygusal olabiliyor. Çevrelerinden, yaşadıklarından en çok da kendi başarı ve başarısızlıklarından daha kolay etkilenebiliyorlar. Yaşadıkları bu süreçler de olumlu veya olumsuz, kısa sürmüyor.

Türk futbolcuları arasında duygusallığıyla ünlü yıldızların başında Hakan Şükür gelir. İyi bir sezon geçirirken bile, gol kaçırmaya başladığında bunu alışkanlık haline getirir, kaçırdıkça daha komik hatalar yapmaya başlardı. Daniel Guiza’nın gözü yaşlı fotoğrafını görünce Hakan Şükür’ün sakal bıraktığı zamanları hatırladım. Sakal bırakmak bazı kültürlerde yas tutmayı sembolize eder ya, Hakan da gol atamadığı zamanlarda sakallı gezerdi. (belki de tesadüftür.) Koca bir sezonu birkaç golle geçirdiği zamanlar olur, ancak bir anda gelen şansla tekrar form yakalar, rekor üstüne rekor kırardı.

Gelelim haftanın konusuna. Daniel Guiza’nın gözyaşları! Acımasızca eleştirenlere bile kısa süreli vicdan azabı çektiren görüntüler sayesinde herkes Guiza hakkındaki düşüncelerini dengelemek zorunda kaldı. Tabiî ki Fenerbahçe taraftarı Guiza’yı eleştirecektir. Ancak tepkilerini yanlış yerde, yanlış zamanda ve acımasızca gösterdiler. Gereksiz bir değişiklik yaptırarak takımı gerdiler. Son 9 maçta 17 gol yemiş Fenerbahçe savunması dururken, 2–0 öne geçtikten sonra 2–3 kaybetmenin son sorumlusu hücum oyuncularıdır. Yine de Fenerbahçe taraftarının suçlu olduğunu düşünmüyorum. Bir futbolcunun sürekli formda olamayacağını, formu düşük seyreden bir futbolcuda ısrar etmenin anlamsız olduğunu bir türlü anlayamayanları suçlu buluyorum. Bir futbolcu düşük performans gösteriyorsa onu oynatmakta ısrar ederek ona iyilik yapmış olmazsınız. Onun maçı kafasında kaybetmesine, korkak oynamasına sebep olursunuz. Lille maçında kaleciyle karşı karşıyayken vurmak yerine Alex’e pas vermesi, Guiza’nın “gol kaçırma korkusu” olduğunu net bir şekilde gösterdi.

Guiza’nın bonservisini sürekli gündeme getirmekte ayrı bir saçmalık. Yüksek bonservis bedelinin futbolcuyla ne alakası olabilir? Fenerbahçe yönetiminin Mallorca’ya fazla fazla para ödemiş olması Guiza’nın daha çok gol atmasını, daha iyi bir oyuncu olmasını sağlamaz ki. Guiza İspanyadakinden farklı değil. Guiza’nın Fenerbahçe’ye transfer olması hatalı. Sırf İspanya gol kralı diye bizim ligimizde patır patır gol atacak diye bir yanılgı var. (17 maçta 8 gol fena da değil zaten) Bizim ligimiz farklı. Kimse kimsenin rahat rahat top oynamasına izin vermiyor. Guiza bu gün İspanya’da veya Hollanda’da oynasa belki yine gol kralı olur. Ama İngiltere’de, İtalya’da, Almanya’da çok gol atamaz. Alman futbolsever de Guiza’yı beğenmeyebilir, ancak İngiliz futbolsever onun tarzını benimseyecektir. Hücum hattının tek bir futbolcudan ibaret olmadığını bilen seyirci, yaptığı koşuları, topsuz alandaki faydalarını, rakip savunmayı geriye yaslamasını takdir edecektir. Guiza’nın arkasında oynayan oyunculara yaptığı yardımlarla hücumda sağladığı zenginliği göz ardı etmeyecektir.

Guiza’nın yüz ifadesi, kale direğine kafasını yaslaması, kulübede ağlaması, onun ne kadar duygusal bir futbolcu olduğunu, ne kadar kolay etkilendiğini gösteriyor. Bu sebeple kaçırdıkça daha çok kaçırıyor. Belki birkaç güzel gol atıp kendine gelir, performansı hızla yükselir diye bir ümidim var ama Fenerbahçeli taraftar kültüründe böyle bir sabır olduğunu sanmıyorum. Sonuç olarak Guiza’nın Türk futboluna uygun olmadığını düşünüyorum. Çözüm ise çok basit. Guiza bir an önce gönderilmeli. Fenerbahçe yönetiminin de tamamen duygusal(!) düşünmeyi bırakıp verdikleri paranın çok çok altına da olsa razı olmaları gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder