11 Şubat 2010 Perşembe

Hücum Fena Değil


Tabelaya bakarsak Galatasaray son iki maçında başarısızdı. Denizli ve Antalya maçının ilk ayağında oynanan futbolun hayal kırıklığı yarattığı doğru ancak aynı şeyi Kayseri ve ikinci Antalya maçları için söyleyemeyeceğim. Bu maçlarda karşılaştığım yüksek seyir zevki ve mücadele, bazı olumsuzlukları göz ardı etmemi sağlıyor. Ne olursa olsun, Galatasaray maçlarını izlemekten keyif alıyorum.

Futbol ortamlarında ortak bir kanı var. Galatasaray’ın ikinci yarıda aldığı sonuçlara sebep olarak forvetsizlik gösteriliyor. Tabiî ki forvetsiz futbol oynamak büyük bir sorun.(Örnek olarak Arsenal’in bir türlü istikrar sağlayamamasını gösterebiliriz) Ancak son maçın skoruna bakarsak 3 gol atıp 2 gol yemiş bir takımın sorunu forvetmiş gibi görünmüyor. Arda’nın pek önemsemediği, Keitanın da iyi oynayamadığı bir maçta yeterli derecede hücum yaptığımızı düşünüyorum. Bu noktada bazı oyuncular hakkında kişisel görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Öncelikle Keita. Formu son derece düşük. Afrika kupasından geç dönmesi, bunun üzerine cezalandırılmış olması onu kötü etkilemiş olmalı. Ayrıca tek arkadaşı Nonda’nın gönderilmesi de Keita’yı üzmüştür. Ancak profesyonel bir sporcu olarak bunları aşması gerek. Keita’nın ne kadar yetenekli bir futbolcu olduğunu hepimiz biliyoruz. Birkaç açıklamasında hedefinin Premier Lig olduğunu belirtmiş. Umarım hayali gerçek olur. Sonuçta Keita’nın İngiltere’ye gitmesi Galatasaray’da göstereceği performansa bağlıdır. Ne kadar yetenekli olursa olsun düşük formla oynayan hiçbir futbolcu Premier Lig’e transfer olamaz. Formda olan yetenekli bir futbolcu da Galatasaray’a hem futbol olarak hem de bonservis olarak fayda sağlar.

Gelelim Ardaya. Ardanın çok ilginç bir özelliği var. Takım arkadaşları oyunu taşırken kendini rölantiye alabiliyor. Bunu bilhassa önem derecesi düşük maçlarda çok yapıyor. Bu özellik sizi rahatsız edebilir ancak ben önemsiz bir kupa maçında Arda’nın kendini yormamasını daha faydalı buluyorum. Ayrıca ne yaptığını bilen bir Arda takım arkadaşları oyundan düşmeye başladığı zaman yine sazı eline alıyor.

Diğer oyunculardan da kısa kısa bahsetmek istiyorum. Uğur Uçar’dan yavaş yavaş düzelme bekliyorum. Sakatlık sonrası korkaklığını atmaya başlamış. Formunu tekrar kazanmış. Hücuma azımsanmayacak katkılar yaptı. Zaten Uğur orta yapmadan önce içeriye bakması gerektiğini hatırlarsa hata yapmaz. Bir diğer bek Caner Erkin’in son haftalarda yükselen performansı hepimizi memnun etti. Ancak fazla özgüven kazanan Caner çok fazla top kaybetmeye başladı, hatalı pas oranı da çok arttı. Şimdiden hayal kırıklığı ve yanlış transfer olarak sunulan Dos santos beğenilecek bir şey yapmıyor ama onu beğenmemek söz konusu değil. Son bir buçuk sezonda sadece 15–20 maç yapmış bir futbolcuya biraz sabretmek lazım. Bakın Elano beklentilerimizi karşılamaya başladı. Farkındaysanız Galatasaray hücum organizasyonlarında rakip sahada anlık üçgenler(bazen dörtgen, hatta ne kadar çok köşe olursa o kadar iyi) oluşturuyor. İlk yarıda Arda, Keita, Kewell, Baros bazen Topal, Barış, Sabri arasında oluşan pas üçgenlerinde Elano’yu göremiyorduk. Şimdi durum daha farklı. Elano hangi hücum organizasyonuna katılıyorsa olumlu sonuçlar doğuruyor. Galatasaray hücum anlamında üçgenlerden, çokgenlere doğru geçiş yapıyor. Elano da bu işi kolaylaştıran kilit adam rolüne iyice ısınmaya başladı.

Madrid’deki maçı heyecanla bekliyorum. Galip gelmek apayrı bir konu ama iyi bir zemin ve iyi bir hakemle harika futbol oynayacağımıza eminim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder