13 Aralık 2010 Pazartesi

Gün Gelir İnsan Birinden Hoşlanır

Gün gelir insan birinden hoşlanır. O hoşlandığı kişiyle tanışmaya çalışır, onla bir şekilde konuşabilmek için elinden gelen çabayı gösterir. Vakit gelir, hoşlandığı kişiyle bir şekilde tanışır. Tanışmadan önce duyulan stres belki o noktada biter. Ama stres tamamen bitmez. Artık tanıştığın kişiyle muhabbeti ilerletip ilerletemeyeceğinin stresine girersin. “Acaba ne söylesem hoşuna gider, hangi konudan muhabbete girsem sıkılmaz, ne yapsam ilgisini çeker.” diye sorular birikir kafanda.

İki yol vardır. Birinci yol nettir. Biraz konuştukça ne sen ondan elektrik alırsın, ne o senden elektrik alır. Hoşlanan insan için olay, bir iki muhabbetten sonra karşı tarafa ilgiyi fazla belli etmeden kapanır, dış görünümden alınan keyif çabuk unutulur.


İkinci yol ise biraz farklıdır, net değildir birincisi gibi. Ne başlangıcı, ne ortası ne de sonu bellidir.

Mesela, ilk olarak en pozitif ihtimalden bahsedelim, girilen tüm stresin değeceği ihtimalden. Hoşlandığın kişiyle süper bir muhabbet kurarsın, “İşte hayattaki kafa dengimi buldum.” dersin günler ilerledikçe. Elektrikler tutmuştur, her iki tarafında keyfi yerindedir. Hayat ve tarih o kişiler için beraber yazılmaya gayet müsaittir. Ayrılık çok çok olağanüstü durumlar dışında, gerçekleşmesi zor bir ihtimaldir.


Diğer bir ihtimalde yine muhabbet gayet güzel ilerliyordur, iki taraf da hayatın onların karşılarına çıkardığı bu hoş, farklı deneyimden memnundur. Kimse karşı taraf için net bir ifade kullanmaz, niyetler, fikirler zamana bırakılmıştır. Hoşlanan kişi için durum biraz daha zordur. Beraber paylaşılanlar, iyi giden muhabbet zaten sevmeye hazır olan kalbi iyice havaya sokar, heyecanlanır insan. Hoşlanılan kişi, ilk kendisi hoşlanmadığı için olsa gerek, ne duygular yaşanırsa yaşanılsın, ne paylaşılırsa paylaşılsın, duygularıyla hareket etmez, mantığı hep ön plandadır. Acele karar almaktansa sabırdan yanadır, zamana güvenir.

Bu ihtimalde iki farklı son vardır. Bir tanesinde olumlu gelişir her şey. Kafada olan soru işaretleri zamanla azalır, gün geçtikçe iki kişi arasındaki uyum artar. Sabrın sonu her iki taraf için de mutluluktur artık. Beklenilenler, duygular karşılığını bulmuştur.


Diğer son ise hüzünlüdür. Paylaşılanlar, muhabbetler, yaşanılan hatırı sayılır güzel anlar hoşlanılan kişinin bir dönem ilgisini çekse de onun kalbini kazanmaya yetmeyebilir. Güzel olan kısa deneyimi yaşayan kişinin önü açılmıştır artık. Farklı hedefler, farklı kişiler, farklı ortamlar daha mantıklı gelmeye başlar ona, ileride yaşayacağı tatminin bu yaşadığından daha fazla olabileceğine kanaat getirir. Hiç tamamen birleşmeyenler, tamamen ayrılırlar.


Hoşlanan kişi ise kalbini kaptırmıştır bir kere. İlk ayrılık zamanı onun için gerçekten çok acı vericidir. Uzun süre bu acıyı kalpten atabilmek mümkün olmayabilir. Zaman ilaç olur, yavaş yavaş acını atmaya başlarsın kalpten. Ama ne zaman onu görsen, onla ilgili bir şey duysan, bir güzel anı hatırlasan, acır kalbin inceden, hüzünlenirsin. Belki mucize olur da döner, gelir bir gün diye beklersin.

Sen beklerken, gün gelir, el ele biriyle tutuştuğunu görürsün veya haber alırsın. Anlık olarak çok büyük bir üzüntü duyarsın, inanmak istemezsin. Silersin onu o anda. Yine de ne zaman aklına gelse acıtmaya devam eder içini, unutmak zordur.


Evet, gençler, bir futbol blogunda bu yukardaki yazıyı yazdığımın farkındayım, içeri kafayı çekmeye gitmeyin, hemen giriyorum olaya.

İki yol var demiştik.

Birinci yola benim örneğim; Galatasaray ve Felipe buluşması. Adam eksiltmesi, ara pasları hala gözümün önünde, ama fazla muhabbeti attırmadan ayrılmamız gerekliydi, çabuk bitti. Daha bir sürü örnek verilebilir.

İkinci yolun en pozitif ihtimaline örneğim; Galatasaray ve Hagi buluşması. Sanırım Galatasaray için yaratılmış bir futbol efsanesiydi Hagi, Hagi için yaratılmış bir futbol takımıydı Galatasaray. (Hayat ve tarih o kişiler için beraber yazılmaya gayet müsaittir.)

İkinci yolun ikinci pozitif ihtimali için örneğim ( zamanla gerçekleşen sevgi) ; Galatasaray ve Mondragon buluşması. Sanırım Liverpool deplasman maçına kadar her iki tarafında kafasında soru işaretleri vardı, fikirler zamana bırakılmıştı. Şu an bizim için yeri doldurulamayan bir efsane, ebedi bir aşk Mondi.

İkinci yolun negatif ihtimaline vereceğim örnekler aslında bu yazının ilham kaynağı aslında. Emre Belözoğlu ve Franck Ribery. Bugün Bayern Münih maçının özetini izledim ve gerçekten bu Ribery’i görünce içim acıyor. Her Fenerbahçe maçında Emre’nin Hagivari driplinglerini görünce hüzünleniyorum. Ribery Bayern’le, Emre Fenerbahçe’yle imzaladıktan sonra aslında sildim ikisini de. Ama ne yapayım, gerçekten unutamıyor insan, hele onlarla çok güzel anlar yaşadıysa.

Bu örneklerden sonra durumlara bir daha bakmanızı tavsiye ederim, büyük ihtimal sizler de çeşitli örnekler bulacak, empati kuracaksınız.

Futbolun kendine özgü dünyasının bizlere hissettirdikleriyle, günlük hayatta yaşadığımız hisler çok benzer. Belki futbolu bizler için bu kadar çekici kılan detaylardan biri de bu.

3 yorum:

  1. ''Futbolun kendine özgü dünyasının bizlere hissettirdikleriyle, günlük hayatta yaşadığımız hisler çok benzer''

    Çok doğru bir tespit. Çoğu kez futbolda yaşananları,günlük hayatta yaşadıklarımla örtüştürürüm. Bir şekilde benzerler birbirlerine.

    Yazı için ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Aslında yazıyı 1 saatte falan tamamladım ama son cümleyi kurmak epey vaktimi aldı, fikri doğru iletmek istediğim için.

    Uğraşmama değdiğini görmek güzel. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Benim haddime değil ancak yazmaya devam etmenizi öneriyorum. Hakikaten çok doyurucu yazılar yazıyorsunuz.

    Okurken hem bir akıcılık söz konusu hem de bilgi. Bu şekilde devam ederseniz muhakkak yazılarınız hak ettiği değeri görecektir.

    YanıtlaSil