24 Şubat 2012 Cuma

Kıymetli Eldivenler



Beş, altı sene önce yıldız kaleci denince aklımıza sadece üç isim geliyordu. Casillas, Buffon ve Peter Cech. Van Der Sar'ın kariyerinin son demlerindeki insanüstü performansını saymazsak, bu üç isim dışında bizi heyecanlandıracak, Şampiyonlar Ligi birinci torba takımlarında yer almayı hak eden kimseler yoktu pek. (Julio Cesar’a haksızlık etmek istemem ama o da son birkaç sezondur yükseldi.) Sakatlıkların da etkisiyle, Buffon ve Cech'in de performansının düştüğünü kabul edelim. Kısacası, her sezon yeni hücumcular, savunmacılar yıldızlaşırken, yeni bir kaleci'nin yıldızlaştığını görmemiştik. Neyse ki son iki yılda bu konuda büyük gelişme var.

Geçen Man.City- Liverpool maçını izlerken, Joe Hart'ın izlediğim her maçta beni daha çok şaşırttığını fark ettim. Bir kalecinin ne kadar iyi olduğunu tanımlamakta zorluk çekiyorum, diğer mevkiler gibi değil. Çünkü kaleci ya iyidir, ya da değildir. Hücumda gol kaçırabilir, türlü varyasyonlar deneyebilir, savunma olarak rakibe göre düzen alabilirsiniz. Ama kaleci golü ya yer ya da kurtarır. Üçüncü bir seçenek yoktur. Top direğe gittiğinde, kimse kaleci köşeyi iyi kapattı demez, o şutu çekenle alakalıdır hep. Oyunu iyi başlatmak, savunma oyuncularına güven vermek gibi çok önemli özellikleri ikinci plandadır hep. Emrah Serbes’in “Erken Kaybedenler” - “Korhan Ağbi’nin Kardeş’i” öyküsünden bir alıntı yapıp yeni yıldız kalecilerimize geçmek istiyorum.

-Bütün gün top peşinde miydin gene? - Hayır anne, kaleciyim ben. Top peşinde olmadım hiçbir zaman, hep topun karşısında oldum. Bu gerçeği kabul et artık!

ManCity’nin hızlı yükselişinde büyük payı olan Joe Hart’la başlayabiliriz. David Silva ne kadar formdaysa, Hart da bir o kadar iyi götürüyor takımı. Özellikle büyük maçlarda reflekslerinin insanüstü olduğunu gösteriyor bize. İngilizler, milli takımda senelerdir boş duran bu mevkide artık rahat etmeyi hak ettiler. 24 yaşındaki Hart 10-15 sene mutlu edecektir İngiliz futbolseveri.






Atletico Madrid son yıllarda yıldızlaşan kalecilerle ilgili ilginç bir konumda. Menajerlik oyunu oynayanların yakından tanıdığı üç wonderkid(umut vadeden genç), kısa süre içinde Atletico’nun kalesinden geçtiler. Önce 89 doğumlu Asenjo geldi, Casillas’ın veliahdı olarak tanıtılıyordu Madrid’de. Yeni bir yıldız kaleci diye beklerken, formayı kendinden bir yaş küçük olan De Gea’ya kaptırdı. Daha bir sezon geçmeden Casillas’ın veliahdından formayı devralan çocuk olarak tanıdık De Gea’yı. Bu sezon başında Sir Alex Ferguson onlu milyonlarla ifade edilen Sterlinleri verip ManUtd’ın, Van Der sar’ın kalesini teslim etti De Gea’ya. Hatalı goller yediği için eleştirilse de Ferguson’un bu genç kaleci için her hangi bir eleştiriyi önemseyeceğini sanmıyorum. Tam Asenjo’nun önü tekrar açıldı derken Madrid kulübü bu sefer de Chelsea’nin milyonlar ödediği Belçikalı kaleci Thibaut Courtois’i kiraladı, ve kaleyi teslim etti. 1992 doğumlu olan Courtois, kaleciler için çok karşılaşmadığımız yatırımlara söz konusu oldu.


De Gea’dan önce Sir Alex’in transfer etmek istediği ilk isim olup, tüm yıldız Alman futbolcular gibi Bayern Munich’e kaptırdığı 1986 doğumlu Neuer’den bahsetmek gerek. 25 yaşında ama Bundesliga’da 230 küsur maç oynamışlığı olduğundan kendisi için tecrübeli eldiven diyoruz artık. 21 yaşında Almanya’nın en iyi kalecisi, geçen sezon ise Almanya’da yılın futbolcusu seçildi. Neuer’den bahsetmişken, Rene Adler’den de bahsetmemiz gerekir. Leverkusen’in kalesinde devleştiği günlerde 2010 dünya kupasında Milli takımın kalesini koruyacağına kesin gözüyle bakılırken, sakatlık geçirdi ve formayı Neuer’e kaptırdı. Yüksek performansını sakatlık sonrası sürdürüp, Leverkusen de yıldızı tekrar parlamıştı ki, bir sakatlık daha geçirdi. Shalke’den kiralanan 1992 doğumlu Bernd Leno Adler’in kalesinde harikalar yarattı. Almanya’nın seri iyi kaleci üretimine geçtiğini kanıtlarcasına oynayan Benrd Leno, Bayer Leverkusen’le üç senelik sözleşme imzaladığı için Adler’in kariyeri nereye gidecek, merak ediyoruz.





Almanlar ve İspanyollar sürekli iyi kaleciler çıkarmaya devam ederken, Rus ligi her geçen gün güçlenmeye devam ediyor ve sadece pahalı transferlerle değil, genç yıldızlar çıkararak da yükselişlerini pekiştiriyorlar. CSKA Moskova’nın kalesine ilk olarak 17 yaşında geçen ve 20 yaşından beri sürekli oynayan Igor Akinfeev, Rus futbolu çıkışta olmasa, çoktan Şampiyonlar ligi birinci torbasında bulunan takımlardan birine transfer olurdu. Çok sayıda yaş bilgisi veriyorum ama, bir kaleci için 20’li yaşların sonları bile genç sayılabilecekken, 18 yaşında Rus milli takımının kalesine geçen Akinfeev birçok övgüyü hak ediyor.

Yukarda bahsi geçenler kadar olmasa da yüksek potansiyel taşıyan bir isim daha var. Arsenal’in patronu Wenger’in genç oyunculara olan düşkünlüğünü bilmeyen yoktur. Buna rağmen kaleyi hep tecrübeli ellere emanet etmişti bu güne kadar. Buna rağmen Kaleci konusunda rahat ettiğini de hatırlamıyorum. Bu sezonun başında o da 1990 doğumlu kaleci furyasına katıldı ve kaleyi Szczesny ‘e emanet ettiğini açıkladı. Tecrübeyle sabit, Wenger birine güveniyorsa büyük adam oluyor. O yüzden bizim de Szczesny’e güvenimiz tam.

Son olarak ligimize geliyoruz. Türk futboseverler bir kalecinin oyuna ne kadar katkı sağladığını Taffarel’den beri çok iyi biliyor. Sağolsun Valdes de bu bilgimizi pekiştirdi. Muslera işte o oyunun akışına yardımcı olan kalecilerden. Lazio’da hiçte yabana atılmayacak bir performans sergileyen Muslera sezon sonunda dünyanın en iyi 7. Kalecisi seçilmişti. Uruguay milli takımındaki performansı da bu veriyi tasdikledi. Sonrasında Galatasaray’a geçişi ve kısa sürede herkesin güvenini kazanması onun bu seneki müthiş performansının bir ödülü oldu. Süper ligin bir diğer iyi kalecisi ise Trabzonspor’lu Onur Kıvrak bizim gözümüzde. Harikalar yarattığı bir sezonun sonunda şanssız bir şekilde sakatlanmasına, yerine geçen Tolga’nın da bir sezon boyunca iyi işler çıkarmasına rağmen, Tüm Trabzon’un heyecanla tekrar form tutmasını beklediğine eminim.

Yaşları itibariyle yukarıda yer almayan Julio Cesar ve Victor Valdes’e de değinmeden yazıyı bitirmemek lazım. Inter’in kalesinde refleksleriyle devleşen Julio Cesar, Brezilyalı olmanın avantajıyla ayağını da iyi kullanıyor. Ama ayağını iyi kullanmak demişken, bu konuda Valdes’le kimsenin yarışamayacağını söylemek lazım. Barcelona değil ama başka takımda çok rahat orta sahada oynar gibi geliyor bana. Futbol kamuoyunda pek sevilmiyor ama, Barcelona’nın galibiyetlerine değil, güzel oyununa tav olan kitle kıymetini biliyor Valdes’in.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder