6 Şubat 2012 Pazartesi

Roni Fırsatı Kaçtı


Galatasaray son haftalarda sık sık puan kaybetmeye başladı. Bunun soğuk hava, kötü zemin, şanssızlık gibi sebeplerden kaynaklandığını, takımın çabucak toparlanıp şampiyonluk yolunda hızlanacağına emin olduğumu söylemek istiyorum. Sarı Kırmızılıların bu sezon şampiyon olması benim gözümde işten bile değil ama bu yinede transfere ihtiyacı olmadığı anlamına gelmiyordu.

Takım üst üste 8 maç kazanmasına rağmen eksikleri çok açıktı:
1- Kazım'ı yedek kulübesine gönderecek bir kanat oyuncusu.
2- Baros ve Elmander'e alternatif oluşturacak bir hücum oyuncusu.

Yönetimin önünde iki seçenek vardı: Geçen seneki enkazı devralıp 6 ayda zirveye taşıyan Fatih Terim’e güvenip onun istediği oyunculara para dökecekti ve bu yolla üstündeki yükü atacaktı. Ya da risk alıp, hocayı da ikna ederek dünyanın en yetenekli oyuncularından birinin, Ronaldinho’nun peşine düşecekti. Bu ele geçmeyecek kadar güzel bir fırsattı.

Ben bu tip durumlarda yönetimlerin futbolun şov kısmını da düşünüp ona göre karar vermesinden yanayım. Lütfen futbolun şov kısmı derken havalimanında karşılama törenleri yapılmasından bahsettiğimi düşünmeyin. Bazı oyuncular vardır, maç esnasında öyle bir parıltı gösterir ki, skora hiçbir etkisi olmasa da izleyicinin suratına gülümsemeyi yerleştirirler. Bu gülümseme rakip takımın kalecisinin, TV başında tarafsız oturanın, bu futbolcunun hayranı olan Japon çocuğun da yüzünde belirecektir. 50 metre’den koşu yoluna havadan atılan bir pasın, yere sektiğinde bir metre bile ilerlemediğini gören futbolseverin nutku tutulur. Bazı futbolcular attıkları topuk pasıyla sadece rakip savunmayı değil, tribünleri, TV başındakileri bile oyundan düşürür. Böyle anlara şahit olmak, gerçek futbolsever için galibiyetten daha değerlidir. Futbolun güzelliği, keyfi böyle anlarda çıkar.


Hep üstünde durduğumuz bir şey var; kulüp yöneticilerimiz uzun vadeli planlar yapsınlar, altyapılarını geliştirsinler, scouting sistemini hem ülke içinde hem dünyanın dört bir yanında etkin biçimde kullansınlar, gurbetçi oyuncuların farkına milli takıma çağrılmadan varsınlar.Ancak bazı uzun vadeli planlar kısa vadeli çözümlerle de desteklenmelidir. Bir Hagi'nin, Popescu'nun, bir Taffarrel'in gelişi uzun vadeli plan değildi belki ama bu oyuncular birçok futbolcunun gelişimine katkı sağladı. Önümüzdeki en bariz örnek ise Emre Belözoğlu’dur. Gelişiminde ne Hagi'nin ne de Popescu’nun payı hiçbir zaman yadsınamaz. 10 yıl sonra bile Emre, bize Hagi'nin defansı yaran vücut çalımlarını, duran toplarda stilini anımsatıyor. Büyük futbolcular onlardan beklenenden daha fazla katkı verebilirler. Roberto Carlos’un mevcudiyeti Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynamasının başlıca nedenidir. Ondaki vizyon ve özgüven çoğu arkadaşına sirayet ediyor, Deivid gibi Uğur Boral gibi oyuncular da bu özgüven ile performanslarını maksimuma yaklaştırıyordu.

Ronaldinho’nun eskisi performansının çok uzağında olduğunu düşünen varsa, önce hangi takımda oynadığını sorun ona. Hemen cevap veremeyeceği için de konuyu kapatın, çiçek ve böceklerden bahsedin o arkadaşla beraber. (Geçen haftaki son maçı)

Transfer dönemi bittiğine göre, artık Ronaldinho’yu İstanbul’da izleme hayalleri kurmamızın bir anlamı yok. Gelmiş geçmiş en yetenekli birkaç oyuncudan biri olan bu adamı şimdi Brezilyalılar izliyor ve fena halde imreniyorum. Belki 5-10 yıl sonra Emre Çolak havadan pas attığında, top yere sektiğinde hızlanmayacaktı. İşte o an birçok futbolsever Ronaldinho’yu hatırlayacak, yüzünde bir gülümseme oluşacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder