
Premier Lig standartlarında, futbolun yeni doğrularının sahada bir nebze uygulanmaya çalışıldığı, taktik ve fizik kalitesi yüksek bir maç izledik. Ofansif ve defansif futbol anlayışları hakkında yeni fikirler üzerine kafa yormamızı sağlayacak bazı örneklere rastladık.
Daha önce yazılarımızda hep topa değer veren ve göze hoş gelen oyun oynayan takımların (Arsenal ve Barcelona gibi) ofansif yaratıcılıklarından örnekler verip, ofansif anlayışlarını, sadece top ayaklarındayken uygulamaya çalıştıkları felsefe ile açıklamaya çalışmıştık. Hatta ofansif anlayışlarıyla birlikte defansif anlayışlarının da en temel fikirlerinden birinin “topa olabildiğince sahip olmak” olduğundan bahsetmiştik.
Ancak, bir takımın genel anlamda nasıl bir futbol anlayışına sahip olduğunu anlamak için, yalnız top ayaklarında iken değil, top rakipteyken de ne yapmaya çalıştıklarını gözlemlemek gerekiyor. Çünkü ayağına topu alan her takım, gol atmak için zaten etkili veya etkisiz bir ofansif düşünce ortaya koymaya çalışıyor. Hâlbuki topu kaybeden takımın, topu tekrar kazanana kadar geçen zaman diliminde “kale direkleri arasına topu sokmak” gibi net bir amacı yok. Bu yüzden takımın bu sürede saha içerisinde ne yapabileceği hakkında elinde birkaç seçenek var.
Örneğin bazı teknik direktörler top karşı takıma geçtiğinde, takımlarının, topluca topun arkasına geçip, saha içinde uygun pozisyonu alması seçeneğini benimserler. Bu felsefede kilit nokta, rakip takıma oyun oynayabileceği, topu gezdirebileceği, oyuncuların bireysel yeteneklerini sergileyebileceği herhangi bir alan bırakmamaktır. Bunu sağlamak için futbolculara öğretilmesi gereken pozisyon bilgisidir. Böyle bir sistemde, rakip takımın kendine göre 1. veya 2. bölgede yapacağı pasların, oynadığı oyunun, topa sahip olmayan takım için pek bir öneminin olmadığı söylenebilir.

Bu iki topsuz oyun seçeneğini de hakkını vererek uygulayabilen takımların başarılı olma ihtimalleri oldukça yüksek. Ancak güzel, göze hoş gelen futbolu benimseyen bir futbolsever olarak topun tuttuğum takımda olmadığı zamanların kısa olmasını isterim, bu yüzden topun bir an önce kapılması fikrine dayanan “rakip sahada baskı” fikrini destekleyen futbolseverlerden biriyim. Ayrıca, bu sistemde top sizde değilken bile gösterebildiğiniz ofansif anlayış ve agresif duyguların futbola keyif kattığını düşünüyorum.

Pazar günkü derbide Hagi’nin kurguladığı baskı sistemi ikinci örneğe yakındı. Sarı kırmızılı oyuncuların yıllardır aşamadıkları “Fenerbahçe mağlubiyeti?” problemine top ayağındayken oynadığı ofansif oyunuyla değil, top ayaklarında değilken oynadığı ofansif oyunla çare bulmaya çalıştı. Topa sahipken ne kadar iyi oynarsa oynasın Fenerbahçe’yi yenebileceğine bir türlü inanamayan oyuncular, bu düsturu sistemli bir topsuz oyun anlayışı sayesinde aştılar.
Galatasaray, Fenerbahçe’den hep daha göze hoş gelen ofansif futbol oynamasına rağmen 10 senedir neden Kadıköy’de maç kaybettiği sorusu için belki ilk defa doğru cevabı Hagi’yle birlikte buldu. Pazar günü top ayağındayken 10 senedir yaptığını yaptı Galatasaray. Top ayağında değilken ise 10 senedir yapamadığı doğruları yaptı. Komple ofansif bir sistemle oynamaya çalıştı. İşte bu yüzden galibiyeti kaçırdı, 11 sene sonra ilk puanı aldı.