8 Ekim 2010 Cuma

My name is Şenol Güneş – 1

Ne yalan söyleyeyim milli takımın başındayken Şenol Güneş'ten pek hoşlanmazdım. Neredeyse her zaman giydiği takım elbisesi, basit ve sade görüntüsü, İstanbul Türkçe'sini tam kavrayamayışı ve başarıyı sahiplenmeyen özgüvensiz duruşu çok hoşuma gitmezdi. Ülkesinin milli takımını ilk defa (yardımsız) Dünya kupasına götüren ve orada kimsenin beklemediği bir yarı final yapan bir teknik direktör olarak, ihtişamdan yoksun tarafı karizma eksikliği olarak yorumlandı basınımızda. Nadiren katıldığım basınımızla fikir birliğine varmıştım. Tabii bizim gibi Fatih Terim'e, Mustafa Denizli'ye, Lucescu'ya alışkın adamları böyle pejmürde görünen bir lider tatmin edemezdi. Olmadık da zaten. Letonya'ya elenişimizden sonra bütün basın sadece ona yüklendi. Hiç itiraz bile etmeden istifasını verdi. Aralık 2004'te bir kez futbolcu, iki kez de teknik direktörlük yaptığı Trabzon'un başına yeniden geçti. O sezonu ikinci tamamladı ve ertesi sezon kısa süreli kötü gidiş işini kaybetmesine yol açtı. 4'üncü Trabzon macerasından sonra onun hayatını bence tamamen değiştiren bir Güney Kore deneyimi yaşadı.


Şenol Güneş Aralık 2009'dan beri tekrar gündemimize girdi. 7–8 ayda “Bu ligin göze en hoş gelen futbolunu oynayan takımı Trabzonspor” cümlesini kafalarımıza yerleştirdi. Şenol Güneş takımın başına geçmeden önce Trabzon'da herkes onu ve Fatih Tekke'yi kurtarıcı olarak görüyordu. Niye onları kurtarıcı olarak gördüklerini de pek anlamıyordum. İkisi de belli bölümlerde başarılı olsa da sonuçta biri üç kere kovulan bir teknik direktör, diğeri arkasından hakaretler edilerek yollanan golcüydü. Kendimi Şenol Güneş'in yerine koyduğumda “Böyle bir ortamda çalışmayı kabul etmezdim” diyorum. Şunu öğrendim ki: O sandığımdan daha cesurmuş ve gerçekten de bu kadar baskının arkasında sinmeyecek kadar dik duruşluymuş.


Şenol Güneş'in oynattığı güzel futbolun yanısıra kendisine de bir şeyler kattığını basın toplantılarından görmemiz mümkün. Artık Trabzonspor'un basın toplantılarında sanki yabancı bir hoca varmış da, o konuşuyormuş gibi geliyor; ( 5 Ağustos 2010'daki basın toplantısından bir pasaj) Basın mensuplarının Trabzonspor'un transfer konusundaki eksikliği ile ilgili soruya Güneş, “Transferde eksiklikler var bu doğru, ancak lig yarışında iyi transferler yapmak iyi oyuncu kadrosu kurduğunuz anlamına gelmez. Transfer bilincinden daha ziyade takım bilincinin olması önemlidir" dedi. Böyle bir açıklamayı hangi Türk teknik adamdan duydunuz şimdiye kadar? Bir yarışma programında bu açıklamayı kim yapmıştır diye bana sorsalar “Arsene Wenger veya Alex Ferguson söylemiştir” derdim. Bizim teknik adamlarımızdan genelde “İstediğim transferler yapılmadı. Ben İtalyan oyuncuyu istememiştim, ben Cezayirli'yi istemiştim. Transfer konusunda çok geciktik.” (bkz şekil 1 A: Rıza Çalımbay) gibi açıklamalar gelir. Şenol Hoca transfer sezonun sonunda ve Liverpool'a elendikten sonra yine şöyle bir açıklama yaptı : “UEFA Avrupa Ligi'nde bir tur sonunda elendik. O lige kalamadık. Beklentilerimizi büyük olduğu bir ligdi. Bir yıl çalışıyorsunuz ve bir yıl sonunda bu hedefe ulaşıyorsunuz. Tekrar oraya gelebilmek için bir yıl daha çalışmak gerekiyor.” Çoğu teknik adam başarısız olduğunda sakatlardan veya oyuncularının istediğini yapmadığından bahseder. Azınlıkta olan bir grup ise daha çok çalışmaları gerektiğini söyler. Şenol Güneş burada çalışmanın öneminden bahsediyor. Ve yine aynı röportajda bizi şaşırtan bir şeyler daha söylüyor: “Fatih Tekke Beşiktaş'a gitti. Fatih' in başarılı olmasını isterim ancak Beşiktaş'ın başarılı olmasını istemem.” Bu da hiç alışık olduğumuz bir açıklama değil. "İki tarafa da hayırlı olsun" deyip konuyu kapatmak yerine açık sözlülükle rekabet duygusunu öne çıkarıyor.

Şenol Güneş hem takımıyla hem açıklamaları ile ligimize renk katıyor. Onun bu gelişimine saygı göstermemek olmaz. Yaptığı güzel ve değerli açıklamalar yukardakilerle sınırlı değil, eminim bunun devamı gelecek ve bizde yazmaya devam edeceğiz.

2 yorum:

  1. kardeş yazını çok beğendim

    YanıtlaSil
  2. Tesekkur ederiz, bu adamin kiymeti daha bilinmedi turkiyede. Ama o gunler de gelir insallah.

    YanıtlaSil