Göze hoş gelen, keyifli futbolun en basit tanımını kendimce şöyle yapabilirim: "Tüm takımın dâhil olduğu birkaç sade pasla gelip atılan bir gol, uzaklardan “belki girer” diye çekilmiş bir şutla gelen golden daha değerlidir. Burada kritik nokta işi şansa bırakmamak. Şans faktörünün en aza indirgendiğini fark eden seyirci, hak edenin kazandığına tereddütsüz inanıyor ve izlediği futboldan maksimum keyif alıyor."
9 Temmuz 2010 Cuma
Bu Kupa Bizim Oldu
2010 dünya kupası çok sıkıcı başladı. Vuvuzelanın etkisi dedik, topu suçladık, gol olmayan maçlar izledik. Yunanistan'ın kazandığı Avrupa Kupasından sonra bu kupaya da mı savunma futbolu hâkim oluyor sorusunu sorduk kendimize. Güney Afrika'daki kupayı da mı kalitesiz, heyecansız futbol olarak hatırlayacaktık? Az gollü geçen, neredeyse bir düzine maç izledik. Brezilyanın bile ne denli temkinli futbol oynadığına şahit olduk. Bu sene şampiyonlar ligini de top oynayanlar değil, kalesini savunanlar kazanmıştı, dünya kupasını da mı onlara verecektik? Neyse ki korktuğum başıma gelmedi. Aksine tam da istediğim gibi oldu her şey.
Topu rakibe bırakıp, savunmayı ön plana çıkaranlar tek tek elendi. Yıllardır tüm dünya kupalarında güzel top oynayıp şanssızca elenen iki takım ise sonunda finali paylaşıyorlar. Kupayı kim kazanırsa kazansın fark etmiyor benim için. İki ekip de yıllar önce hak etmiştir benim için bu unvanı. Johan Cruyff dediğimiz, modern futbolun kitabını yazmış şahsiyetin yolunda ilerleyen iki takımın finalde oynaması beni sevindiriyor. Bu, kupanın sürprizlerinden sadece bir tanesidir benim için. Fransa ve İtalya’nın erken elenmesinden bahsetmiyorum. Capello faktörü olmasa İngiltere’nin de yüzüne bakmazdık.(haksızlık yapmayalım, kupanın en iyilerinden birine elendiler). Benim için çok güzel olan, sürpriz olan Şili’dir, oynamaya çalıştığı futboldur. Şili o kadar hoş bir futbol oynadı ki, benim gibi düşünen birçok futbolseverin gönlündeki şampiyon olduklarına eminim. O nasıl bir top sevdasıdır ki, Brezilya’nın ceza alanı içinde, 3-0 yenikken hala ayağa pas yapmaya çalışırsınız? Hiç kimse mi vurdumduymaz değil aranızda, hiç mi boşuna orta yapmaz bir takım? Çok sevdim ben bu Şili’yi çok, hani her gün oynasalar sıkılmam izlerim.
Bu kupanın diğer sürprizi de Almanya oldu bizim için. Bu sefer finale çıkamadılar ama bir ilki başardılar. Herkes tarafından sevilen bir Almanya oldular. Her zamankinden değil, yepyeni bir anlayışla çıktılar karşımıza. Her zamanki yüksek kondisyon ve konsantrasyonlarını oynatmamak için değil, oynamak için kullandılar. Rakibini oynatmayıp, son dakikada gol bulan taraf olmadılar bu sefer. Takır, takır top oynayıp fark atan takım oldular. Kornerden, serbest vuruştan sinir bozucu goller atmak yerine, rakip savunmayı allak bullak ederek buldular golleri. İngiltere’yi ve Arjantin’i de dörtleyince, iki sene önce aynı tarz bir oyunla kendilerini perişan eden İspanya karşısına favori olarak çıkacaklardı neredeyse. Ben de çok beğendiğim yeni Almanya ile hep beğendiğim İspanya’nın karşılaşacak olmasına çok seviniyordum. Kafamda ise tek bir soru vardı. Paslaşmanın kitabını yazan Barça destekli İspanyollar, Almanların topla oynamasına izin verecek miydi? Nitekim vermediler. Benim için de son derece doyurucu bir maç oldu. Bu kadar iyi paslaşan, kornerleri bile yakındaki adama yerden yuvarlayarak kullanan iki takımın maçında tek golün kornerden gelmesi de ironiktir!
Final maçı için fazla söze gerek yok. Kim kazanırsa kazansın, pozitif futbolun zafer gecesi olacaktır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder