16 Eylül 2009 Çarşamba

Boşuna Yorulmayın


Süper yıldızlarla dolu kadroları görünce teknik direktörlerin işlerini çok kolaymış gibi görüyoruz. Oysa kadro ne kadar kaliteli olursa, başlarındaki teknik adamın onlardan daha kaliteli olması gerekir.

Bu aralar gündemde olan iki teknik adamdan örnek vermek istiyorum. Öncelikle geçen seneki performansını sergilemekte zorlanan Manchester United’ın 25 senelik SIR unvanlı menajeri Alex Ferguson’ın Beşiktaş maçına bakışından bahsedeceğim. Manchester’ın bulunduğu gruptan çıkamamak gibi bir endişesi yok. Kadro rotasyonu konusunda uzman olan Ferguson’un Beşiktaş maçından tek beklentisi futbolcularının fazla yorulmamasıydı. Bir senede 40-50 maç oynamak için sadece as oyuncuları yedek bekletmek yetmiyor. Göreceli olarak kolay sayılabilecek maçlarda herkesi oynatıp, maçtan önce “sakin olun, kendinizi yormayın, kart görmeyin “talimatı vererek de oyuncularınızı dinlendirebilirsiniz. Dikkat ettiyseniz, Beşiktaş orta sahası hücumdan dönen veya ileriye atılan serbest topları kontrol etmekte hiç zorlanmadı. Beşiktaş ileriye çıkarken yoğun bir orta saha baskısıyla karşılaşmadı. Geçen sene şampiyonlar ligi yarı finalinde orta sahada Arsenal’e 90 dakika boyunca adım attırmayan adamlar ile Beşiktaş karşısındaki orta saha aynı oyunculardan oluşuyordu. Yani Manchester kötü oynamadı; rahat oynadı. Onlar için beraberlik bile uygun bir sonuçtu, Scholes’un golü yeterli oldu. Ama bunun üstüne oynayacakları maçta takım yorgunluk falan hissetmeyecek, çatır çatır oynamaya devam edecekler.Manchester’ın bu durumu Beşiktaş için iyi bir fırsattı, olmadı. (Yusuf 5 yaş daha genç olsa veya Serdar Özkan daha tutarlı olsa Beşiktaş İnönü zaferlerine bir yenisini daha ekleyebilirdi.)

Büyük bir mucize olmazsa 2010 dünya kupası Türkiyesiz ve eksik oynanacak. Çünkü birçok takımdan güçlü ve yetenekli kadromuzla her turnuvaya renk katacağımızdan eminim. En azından Bosna’dan daha eğlenceli top oynuyoruz. Futbolcularımız Bosna maçında ellerinden geleni yapmaya çalıştılar, olmadı. Şanssızdık, top bizi sevmedi falan demek isterdim ama ne yazık ki o kadar basit değil. Biz bu gruptan çıkabilirdik. Biz Estonya gibi takımlara puan kaybettikçe, büyük maçları oynamaya takatimiz kalmıyor. Fatih Terim’in en önemli silahının ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Motivasyon. Fatih hoca gazla çalışan takımlar yaratıyor, her şey başta çok güzel işliyor, sonra tabiî ki yakıt çabuk bitiyor. Grup maçları savaş halinde geçtiği için, elemelere kaldığımızda takımın yarısı sakat, çeyreği cezalı, geri kalanı yorgun oluyor. Aynı senaryo Estonya maçında da gerçekleşti. Estonya bize iki gol attı. Neden? Çünkü rahat rahat oynayıp yenmek yerine, Fatih hoca çocuklara “çıkın!, yenin!, parçalayın!, fark atın!” motivasyonu yaptı. Üstüne bir de erkenden golü yiyince takımın yetenekli ayakları yorgun düştü. Bosna maçının 60. dakikasında Tuncay’ın, Emre’nin, Arda’nın yürüyecek hali kalmamıştı. Kalsa bile cezalı oldukları için gelecek maçlarda oynayamayacaklardı. Fatih hoca sakin olsa, kadroyu daha verimli kullansa, önündeki maçlar için daha düşünceli davransa, biz Estonya’yı güle oynaya yenerdik. Yıldızlarımızı yormadan, gider Bosna ile oynardık. Dünya kupası da Türkiye’den eksik kalmış olmazdı. Neyse, bir dahaki sefere!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder