5 Nisan 2013 Cuma

Süper Kahraman


Çocukların süper kahramanları olur ya, biz futbolseverlerin de yıldız oyuncuları vardır. Bilirsiniz süper kahramanlar öyle her zaman ortaya çıkmaz, sadece çok ihtiyaç duyulduğunda teşrif ederler. Ne yazık ki futbolun yıldızları da aynı onlar gibi arada sırada marifetlerini gösterip beklentimizi yükseltir sonra da hayal kırıklığı yaşatırlar. Lakin bazı istisnai adamlar vardır ki onlar süper kahraman falan değil, her zaman destek veren, sahada takımla görmek istediğimiz, orada bulunmadığı zaman eksikliğini hissettiğimiz bir ağabey gibidirler. Yaşça büyük oldukları için değil, her daim güvenebileceğiniz için ağabeydir onlar. Lise yıllarımdan beri Premier ligi takip ederim. 2003 senesinde Arsenal'in altın sezonuna ve devamına denk geldim. O harika işleyen takımın bile, diğerlerinin üstünde parlayan bir hücumcusu vardı. Thierry Henry. Hani bir şeyi çözmek için saatlerce uğraşırsınız, bir türlü olmaz, sonra ağabeyiniz gelir, tereyağından kıl çeker gibi halleder hemen. Ve ona minnettar olmanızı, teşekkür etmenizi beklemez. Henry de öyledir işte, dünyanın en güzel golünü atsa o hafif tempolu koşusunu yapmaya devam eder. Çünkü o bir süper kahraman değil, ağabeydir, o her şeyi en klas şekilde halleder. Nasıl çocukların odalarını sevdikleri süper kahramanların oyuncakları süslüyorsa, benim de masamda Londra'dan güç bela getirttiğim Thierry Henry figürü durur.

Hani lüks bir arabaya binersiniz, göz ucuyla ibreye bakıp ne kadar hızlı ilerlediğinizi fark edene kadar yavaş yavaş gittiğinizi sanarsınız ya, Henry'i izlemekte benzer şekilde komforludur. Üstüne her zaman bol gelen bir veya iki beden büyük forması arkasında dalgalanmasa, attığı her adımda peşinden koşturanlarla arası açılmasa, sahilde pazar yürüyüşü yapıyor sanarsınız. Hani çocuklar sokakta top oynarken mahallenin ağabeyi gelir, 'teknik vuracağım' deyip çok şık bir gol atar ve arkasını dönüp gider ya, aynı karizmayı Premier lig'de gösterebilen yegâne adamdır.

Henry'nin akıl almaz hızlanışı, topu hızla sürerken ki şık görüntüsü, uzun boyu ve atletik yapısına rağmen bir o kadar yetenekli olması, nasıl yapıyorsa her seferinde ofsayttan kurtulması, sahanın her yerinde bulunabilmesi, oyun sıkıştığında arkadaşlarını rahatlatacak en uygun yeri yaratması, bir keskin nişancı gibi topu baktığı noktaya gönderebilmesi, soldan ceza sahasına hızla girerken yumuşacık bilek hareketiyle topu uzak direğe yuvarladığında her seferinde doğru yere gitmesi, olur ya basit bir golü kaçırırsa kendiyle dalga geçer gibi kocaman gülümsemesi... ve bunların hepsini mütevazi bir şekilde “arkadaşlar abartılacak bir şey yok” tavrıyla yapması hayranlığımızın sebeplerinden bazıları işte. Bir de hiçbir zaman yerinin doldurulamayacak olması var ya, işte onun burukluğunu yaşıyoruz hep.

Neyse ki Henry bizi sık sık ziyaret ediyor. EPL'ye kısa süreli dönüşü öncesinde Henry'nin form durumunu soran muhabire Arsene Wenger şöyle cevap vermiştir: 'Evet uzun süre forma giymemek futbolcuları negatif etkiler ancak bazı istisnai futbolcular vardır ki, onların sahaya çıkması için hazır olması gerekliliği vs. söz konusu değildir.'


Son olarak geçen seneki efsanevi Leeds maçından bahsedeceğim. Henry'nin 3 sene aradan sonra kısa bir ziyaret için Arsenal'e gelişi, oyuna girdikten beş dakika sonra o her zamanki kadife dokunuşuyla uzak direğe gönderdiği plase ve topun ağlarla buluştuğu o an, takımını öne geçirmek bir yana, bunu hep alıştığımız şekilde yapmasının yaşattığı nostalji, gözünde yaşla göğsüne vura vura tribünleri tavaf etmesi, Wenger'in sarılıp kafasını okşaması, gözümde yaşlarla hem orada olamadığım için hayıflanan hem de bu destansı sahnelere şahit olduğum için şükreden ben.

1 yorum: