20 Ekim 2012 Cumartesi

Bir Alex

Ülkemize transfer olduğunda kulaklarımıza inanamadığımız, gelişleri Atatürk Havalimanında davul zurnayla kutlanan, ancak ayrılırken tek bir yönetici tarafından bile uğurlanmayan yabancı futbolcu sayısı, maalesef bir elin parmaklarını çoktan geçmiş bulunuyor. Ne Lincolnler, Ortegalar geldi, ne Delgadolar, Guizalar geçti İstanbul’dan. Bunca adam arasından ayrılışı Kewell kadar buruk olan başka futbolcu hatırlamıyordum. Ta ki geçen hafta Alex’in ayrılık kararını duyana kadar. Üstüne üstlük, sadece tek bir kulübü değil, tüm Türk kamuoyunu üzen bir ayrılık oldu bu. Bu yazıda kimseyi eleştirmek gibi bir niyetim yok, zira yeterli bilgim olduğuna inanmıyorum. O yüzden sadece arşivimizde bulunsun, seneler sonrası için not düşmüş olalım diye yazacağım. Ayrıca Alex gibi büyük bir futbolcunun arkasından bir şeyler karalamamak olmazdı. O yüzden Alex ile ilgili aklıma gelen birkaç güzel detayı not etmek istiyorum.


İlk olarak, Fenerbahçeli arkadaşlarımdan bir tanesinin paylaştığı bir cümleyi hatırladım: “Dedem babama Lefter’i anlatmış, babam bana Rıdvan’ı anlattı, ben de oğluma Alex’i anlatacağım.” Bu cümle herşeyi çok güzel özetliyor aslında. Fenerbahçe tarihinde Alex'li seneler diye yaldızlı bir sayfa olduğunu herkes kabul edecektir. Bildiğim hiç bir teknik direktör, Fenerbahçe'ye Alex kadar yararlı olmamıştır. Yıllarca Alex'i Hagi ile karşılaştırmaya çalışanlara, bu kıyaslamanın söz konusu olmadığını söyledim. Yine de “ama” ile başlayan bir parantez açarak, kendi takımına sağlanan faydayı hesapladığımızda Alex'in öne çıkacağını belirttim. Her zaman Alex’in Fenerbahçe’ye katkısının, Hagi’nin Galatasaray’a yaptığı katkıdan fazla olduğunu düşünmüşümdür. (Sezar'ın hakkı Sezar'a)

Spor, siyaset gibi rekabetin çok yoğun olduğu alanlarda, taraflara bakılmaksızın, herkesin saygı duyduğu nadir bulunan insanlar vardır. İşini çok iyi yapan ama ne olursa olsun rekabet ettiği tarafa saygılı davranan bu insanlar, konuyla hiç ilgisi olmayan insanların bile saygısını hatta sevgisini kazanırlar. Bu sevgiye şöyle bir örnek verebilirim: “Galatasaray taraftarı olarak, yıllarca yeni stadımızı bekledik. Yeni stadımızda oynadığımız ilk Fenerbahçe derbisinde mağlup olduk ama bizi yıkan o kafa golünü bir başkası atsa daha fazla üzülürdüm” Maç çıkışı bir hayli üzgün olan bizlere azıcık teselli veren bu cümleyi maç boyu küfür eden bir amca söylemişti. İşte Alex ezeli rakibine önemli bir gol attığında bile, üzülen taraftardan bu derece saygı görmüş bir adamdır.

Son olarak bu futbolcunun bizde bıraktığı etkiyi anlatmak için şunu da not etmek isterim: “Bir Alex Değil” kalite belirten bir deyim olarak Türkçeye yerleşmiştir. “Alex olmak” artık bizim için bir övgü birimidir. Güle Güle Alex.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder