12 Temmuz 2012 Perşembe

Geciken EURO 2012 Yazısı

Biraz geç oldu ama Avrupa kupası üstüne hiçbir şey yazmadığımızı fark ettim. Ve her zamanki gibi hiçbir sıralama ve kategori ölçütüne dahil olmayan hoşuma giden futbolcular listesi yapmaya karar verdim. Son derece kişisel, Euro2012’de öne çıkan futbolcular listesi aşağıda kırmızı renklerle belirtilmiştir:


Çok değil 5-10 sene önce, “sol ayak” deyince bir kalite hissi uyandırırdı futbolseverde. Güncel futbolumuzda bu algı azalarak bitiyor maalesef ama yeni bir temsilci buldum ben kendime. Alessandro Diamanti. İtalya Euro2012’de ne kadar hafife alındıysa, bu adam da son birkaç sezondur o kadar hafife alınıyor. Topa sert vururken falsosunu eksik etmeyen, sadece vücuduyla değil, aklıyla çalım atan, ne yapacağı tahmin edilemeyen bir futbolcu Diamanti. Hazır bu kadar ‘underrated’ken Galatasaray kapsa bu adamı, ne çok sevinirim.

Çek Cumhuriyeti, her zaman iyi futbol oynayan takım olarak bizleri biraz hayal kırıklığına uğrattı son turnuvada. Neyse ki takımın geri kalanı ne yaparsa yapsın, işine bakıp iyi oynayan futbolcular familyasından, Petr Jiracek vardı kadroda. Yetenek izlemek ayrı bir keyif ama “çaba” izlemenin de futbol keyfine katkı yaptığına inanırım. Top ayağına çok yakışmasa da, görüntüsünden beklenmeyen kadar çevik ve yetenekli olduğunu söylemek gerek. Yüksek konsantrasyon ve kondisyon da eklenince, oynadığı maçlarda parladı hep Jiracek. Tek hareketle üç kişiyi oyundan düşürmek her yiğidin harcı değildir zaten.

Takım oyununu seviyoruz ama futbolun birinci tekil şahıslarını da sevmiyor değiliz. Doğaçlama oynanan futbol varsa, Zlatan Ibrahimovic de bunun kralıdır. Hesapsız, kitapsız, sâfi yetenek var. Fransa’ya attığı golle yine turnuvaya imzasını atmıştır. Güzel gol demişken, Di Natale’nin İspanya’ya attığı gole de buradan bir selam vermek gerek.


Portekiz’in klasik forvetle oynama konusundaki ısrarı ve bu mevkiiye bir türlü uygun aday bulamayışı uzun zamandır her turnuvada gözümüze batan, hatta aşikâr bir meseledir. Klasik bir uç oyuncusundan çok daha fazla meziyetlere sahip olsa da Nelson Oliveira bu pozisyon için biçilmiş kaftan olarak görünüyordu. Maalesef beklediğimden çok daha az süre aldı ama o 10-15 dakika içinde kalitesini ortaya koyduğunu söyleyebilirim. Bu genç için söyleyecek fazla sözüm yok, nasıl olsa kısa süre içinde Şampiyonlar Ligi 1.torba takımlarından birinde izleyeceğimize eminim.

Her ne kadar eleştirsek de arıza futbolcuları hepimiz çok severiz. Tabi bizim tuttuğumuz takımda oynamazlarsa memnun oluruz o ayrı mesele. Arıza deyince Euro2012’dekini tahmin etmişsinizdir zaten. Tabiî ki Mario Balotelli. Açıklamaları, çocukça hareketleri, saha içindeki mimikleri, idmanlardaki görüntüleri, üstün yetenekleri derken oldukça öne çıktı turnuva boyunca. Bir de gol sevinçleriyle ilgili özlü sözü var arkadaşın; postacı mektup getirdiğinde sevinmediğine göre, onun da gol attığı zaman sevinmesi anlamsızmış, çünkü sadece işini yapıyormuş. Bu lafın üzerinden bir hafta geçmeden, Almanya maçında attığı gollerden sonra bol bol sevindi zaten paşam. O anda yanında olup maçı önemsediği için sevinmesinin normal olduğunu, zaten golleri de önemsediği için attığını ona anlatmak isterdim.

90’lı yılların yıldız futbolcularını hatırlayın, hani hep 10 numara olarak tanımlardık. Alan Dzagoev’i izlerken sanki bu oyuncuların nesli tükenmişte, sonuncusunu izliyormuşuz gibi hissediyorum. Boyuyla, fiziğiyle, top sürüşüyle, vuruşlarıyla hep bir tanıdık hali var. Bir de oyun içinde top ayağındayken durarak oynaması yok mu, fena halde nostalji yaşatıyor. Günümüz futbolunda durmak mümkün değil artık, hep daha hızlı olmak gerek. Ama Dzagoev durup kafayı kaldırdığında hemen ardından çok iyi bir şeyler geleceğini hissediyorsunuz. Zaten iğne deliğinden geçen top, adrese teslim pas gibi betimlemeler hep bu tür oyuncuların yaptığı işlerde ortaya çıkmıştır. Duran topların başında bir Recoba, bir Juninho gibi beklediğini de söylemem lazım. Rus Milli takımı bu turnuvada gönlümdeki şampiyondur ve Dzagoev’in katkısı yadsınamaz.

Kitlelere hitap eden aktivitelerde, “beklenti” büyük bir handikap. Her konuda, eğer iyiyseniz, insanlar sizden daha fazla şey beklemeye başlar. Bu insanın kendini sürekli geliştirmesi için avantaj da sağlar(Ronaldo ve Messi’nin durumu) ama istikrar sağlanmazsa hayal kırıklığı da yaşatabilir. Üstüne üstelik, hâlihazırda çok iyi oynayan takımlarda oynuyorsanız, işiniz daha da zordur. Birkaç sene öncesine kadar, kariyerinin her sezonunu formunun üst düzeyinde geçiren kimdir sorusunun tek bir cevabı vardı: Zinedine Zidane. Daha o mertebeye ulaşamadılar ama Mesut Özil ve Andres Iniesta sürekli üstüne koyarak, inanılmaz bir kariyer yapma yolunda hızla ilerliyorlar. Biri Real Madrid ve Alman Mili, diğeri Barcelona ve İspanyol Milli gibi zaten süper oynayan takımları daha da yukarı çekiyorlar.


Daha önce hazırladığımız “BÜYÜK FUTBOLCULAR” yazımızda, yetenekle iyi bir karakterin birleşmesinden doğan efsanelerden bahsetmiştik. Euro2012 turnuvasında bazı futbolcular öyle yükseldi ki, o yazıda birilerinin eksik olduğunu fark ettim. Andriy Shevchenko ve Andrea Pirlo. Ne kadar iyi futbolcular olduklarını zaten hepimiz adımız gibi biliyorduk ancak bu sefer kaliteyi adeta gözümüzün içine soktular. Futbol bir spor ve biz bunun hatasız, kusursuz oynanmasına alışık değiliz. Kariyerlerinin sonuna ulaşan bu iki adam takımlarına o kadar katkı yaptılar ki, hepimizi tekrar hayran bıraktılar.

Euro 2012 İtalya’nın kalitesi, Pirlo’nun Panenkası, “gök delinmiş” deyiminin hakkını veren yağmuruyla beraber geride kaldı. En çok da İspanya’nın forvetsiz (böyle yazarken Cesc Fabregas kızmıyordur umarım, vallahi ben demiyorum) ve çok pas yaptıkları için sıkıcı(!) diye adlandırılan futbolunu eleştiren arkadaşlarla hatırlanacak. Ben İspanya hakkında yorum yaparken hürmetimden üç kere düşünürken, adam çıkıp “çok fazla pas yapıyorlar ben sıkıldım” diyebiliyor. Özgüvenlerine hayranım ne diyebilirim ki! Turnuvanın sürprizi dediğimiz İtalya’nın son maçta düştüğü duruma da Allah kimseyi düşürmesin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder