18 Şubat 2011 Cuma

El-Romantico ve Henry

Ben hakem olsam, Arsenal-Barcelona maçına olan saygımdan, sahaya takım elbiseyle çıkarım. Şampiyonlar Ligi Finali, Dünya kupası finali, El-Clasico gibi dev maçların yanında, bu maç da futbol romantikleri için bir doruk noktasıdır.


İzlemesi pek bir keyifli ama bir Arsenal taraftarı olarak, her sene Barcelona ile karşılaşmanın bizi Şampiyonlar Ligi kupası hedefinden biraz uzaklaştıracağını itiraf etmek lazım. Topa sahipken en iyi kullanan iki ekipten bir tanesi, aynı zamanda dünyanın topu en iyi geri alan takımlarından birisi olduğu için, haliyle tura daha yakın duruyor. Neyse ki Londra’daki ilk maçta Arsenal, geçen seneki maçlara nazaran topu kazanma ve kaybetmeme konusunda daha fazla direnç gösterdi. Bunda Koscielny’nin sevindiren futbolu, Wilshere’in maçın adamı unvanını sonuna kadar hak eden harika performansı kadar, Messi’nin “insan” gibi oynamasının da katkısı olduğunu söyleyebiliriz. Guardiola’nın David Villa yerine Keita’yı oyuna sürdüğü 68. dakikada Arsene Wenger’in Song’u çıkarıp Arshavin’i alması da günümüz Barcelonasına karşı yapılmış en cesurca hareket olarak tarihe geçecektir. İlk maç hakkında daha fazla karalayıp büyüyü bozmak istemiyor, heyecanla ikinci maçı bekliyorum. “İyi oynayan kazansın” cümlesini adetten değil, cân-ı gönülden kullananlardan olduğumuz için de bu maçta skor ne yazarsa yazsın, kazananın futbol olacağından şüphem olmadığını belirtmek istiyorum.


Etrafımdaki herkesin bir şekilde Arsenal’e sempati duyduğunu, Barcelona’ya saygı gösterdiğini, bu sebeplerle maça epeyce ehemmiyet verildiğini görmek beni sevindirdi. Az buçuk futbolla ilgilenen herkes, bu maçın diğerlerinden âlâ olduğunun farkında. Fenerbahçe-Galatasaray maçına burun kıvıran arkadaşlarımın Arsenal-Barcelona maçı için bir gün önceden hazırlık yaptıklarını görmek sevindirici. Güzel futbolun değerini bilenlerin sayısı artıyor.

Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur derler ya, uzun süredir Thierry Henry hakkında bir şey duymuyor, okumuyoruz. Amerikalarda olduğu için, haliyle izleyemiyoruz da kendisini. Yukarıdaki satırları yazarken, masamda duran Henry oyuncağını görünce bir anda aklıma geldi. Acaba Henry bu maçı nerde izledi. Emirates’e gelse, kameralar onu yakalardı diye düşünüyorum. 2006’daki final maçında Arsenal forması vardı üstünde. Geçen seneki eşleşmede ise Barcelona formasıyla sonradan girmişti oyuna. Amerika’da maçlara metroyla gidebilecek kadar az tanınan Henry, akşamki maçı ise muhtemelen evinde izlemiştir. Futbola en az değer verilen yerde, maçın değerini kimsenin bilmeyişine üzülmüştür umarım. Etrafımdaki hiç kimsenin Arsenal-Barcelona eşleşmesini umursamadığını görmek benim için üzücü olurdu. Sonuçta bu keyfi birileriyle paylaşmak ister insan. En sevdiğim futbolcunun, kariyerinin son yıllarını, futbolla hiçbir alakası olmayan bir ülkede geçirdiğini düşününce rahatsız oluyorum ben. New York’da yaşamak, çuvalla para kazanmak kulağa çok hoş geliyor olabilir, ancak bunlar 34 değil 39 yaşındayken de yapılabilir. Umarım gelecek sezonun başında Henry’nin aklı başına gelir de onu son bir sezon daha, gerçekten futbol oynanan bir ülkede izleme şansı buluruz.

1 yorum: