2 Eylül 2010 Perşembe

Plan Yok Program Yok Avrupa Yok!


Avrupa kupalarında denk güçlerin birbirini erkenden elemesini engellemek için kullanılan torba sistemi ve bu torbalara yerleşmek için yapılan puan hesaplamalarının birçok kuralı var. Puanlamaların güncel kalması adına sadece son 5 seneye bakılıyor olması bu kurallardan sadece bir tanesi. Örneklemek gerekirse, 9 kere Şampiyonlar Ligi kupasını (eski adıyla Şampiyon Kulüpler kupasını) müzesine götüren Real Madrid, grupları belirlemekte kullanılan 4 torbadan ikincisinde yer alıyor; öte yandan Şampiyonlar Liginde yarı finali ilk defa geçen sene final gören Lyon birinci torbada kendine yer buluyor. Dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı takımı olan ve alabileceği kupaların hepsinden en az bir tanesini müzesinde bulunduran Real Madrid ile özellikle 80 sonrası birçok kere Avrupa'nın en büyüğü unvanını sırtında taşıyan Milan, Şampiyonlar Liginde aynı grupta yer alıyorlar. Bu, Uefa'nın puanlamayı isim büyüklüğüne değil, çok yakın tarihteki başarılara göre yapmaya çalışmasının sonucudur. Bu yıl tam da Galatasaray'ın "Trömso faciasının" puanlamadan silineceği yıl olacaktı. Onun yerine gelecek 5 yıl için nur topu gibi bir "Karpaty Lviv faciamız oldu".

Takımlarımızın gerçekten plansız bir şekilde yönetildiğine şahit olduğumuz bir haftayı daha geride bıraktık. Avrupa kupalarında oynamaya hak kazanmış 5 takımımızdan 3'ü daha Eylül'ü görmeden annemizin ligine geri döndü. Galatasaray bu rezaletten 4 gün sonra 2 oyuncuyla anlaştığını kamuoyuna duyurdu. Benzer şekilde Fenerbahçe 1 oyuncuyla sözleşme imzaladığını Avrupa'daki hayal kırıklığından sonra açıkladı. Bu, transferlerin amaçsızca, sadece yapılmış olması için yapıldığının en iyi göstergesidir. Fenerbahçe'nin, Yobo'yu elendiği için aldığını, Avrupa'ya devam etmesi durumunda daha kaliteli bir savunmacı alacağını iddia eden kimsenin olacağını sanmıyorum. Belki de Yobo, taraftarların ağzına çalınan bir kaşık baldan ibarettir.

Galatasaray Karpaty Lviv'den 2 maçta 3 gol yedi. Hakan Balta veya Servet oyuna sadece %10 daha fazla konsantre olsalardı belki de şimdi Galatasaray'ın grubundan birinci çıkma ihtimalini değerlendiriyorduk. Sadece 18 gün önce yapılabilecek Emiliano İnsua transferi bile bunu sağlayabilecek nitelikte olabilirdi. Hakan'ın formasını direkt olarak, Servet'inkini ise dolaylı olarak tehdit eden genç Arjantinli, oynamasa bile savunmamıza katkıda bulunacaktı.

Programsızlığın bir diğer örneği ise, geçen sezon başına ne geldiyse forvetsizlikten gelen Galatasaray'ın Eskişehirspor maçına kadroda Baros dışında forvet olmadan çıkmasıdır. Aylarca Kewell'ı bekledik, Jo'nun Avrupa kupalarında oynayamamasına hayıflandık, Madrid maçlarında hücumda Arda'nın kaybolmasına şahit olduk, tüm bunlara rağmen hiç ders almamış gibi şu anda kadromuzdaki tek forvetin, sakatlıktan yeni çıkan Baros olmasını şaşkınlıkla izliyorum. Olası bir Baros sakatlığında, (Mehmet Batdal ve Kewell zaten sakatlar) yeni orta saha transferimiz Misimovic'i bekçi forvet olarak kullanmak zorunda kalabiliriz.

Bu noktada bir parantez açıp Beşiktaşlı yöneticileri kutlamak lazım. (Bunun için geçmiş sezonları tamamen göz ardı etmek gerekiyor ama olsun!) Guti’den Aurelio’ya, Quar esma’dan Fatih’e çok başarılı bir transfer sezonu geçirdiler. Umarım Kara Kartallar Uefa Avrupa liginde de aynı başarıyı yakalarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder