13 Kasım 2010 Cumartesi

Yine Taraftar

İnsan kendisi hakkında da yeni şeyler öğrenir ya bazen. Hangi takımı tutuyorsunuz sorusuna yıllarca böbürlenerek “GALATASARAY” demiş biri olarak, bu soruya son birkaç defadır “Arsenal” diye cevap verdiğimi fark ettim. Buna birkaç sene önce şakayla karışık başlamıştım. Arsenal’in maçlarını izlemekten çok keyif alıyordum, ancak taraftarlık boyutunun Galatasaray sevgisine yaklaşabileceğini tahmin etmemiştim. Durumun vahametini “Galatasaray Arsenal ile bir daha oynarsa kimi tutacaksın?” sorusuna cevap veremeyince kavradım. Bu iki kulüp arasında her hangi birine öncelik veremiyordum. Ne yazık ki bu dengenin, Arsenal taraftarlığımdaki artıştan değil, Galatasaray sevgimdeki azalmadan kaynaklandığını düşünüyorum. Her zaman gurur duyduğum Galatasaraylılığımdan, soğumak diyemem ama rahatsız olmaya başladım.


Bazı arkadaşlar bu düşüncelerimden dolayı “Gerçek Galatasaraylı” olmadığımı, son dönemdeki sportif başarısızlıklardan etkilendiğimi düşünebilirler ancak maalesef mesele o kadar basit değil. Hem sportif başarı arasaydım, 6-7 senedir her hangi bir kupa kazanamayan Arsenal’i değil, önüne gelene 6-7 atan Chelsea’yi desteklerdim. Ben, şampiyon olmasakta olur, yeterki Şampiyonlar Ligine gidelim diyen, o Çarşamba akşamları Şampiyonlar Ligi müziği eşliğinde sarı kırmızı formayla maça çıkacak olmanın heyecanını, şu anda yazarken bile tekrar hisseden bir Galatasaray taraftarıyım. Çünkü ben son şampiyon ünvanını taşısa da Inter’i değil, Milan’ı yakıştırdığım gibi, o turnuvaya başkasını değil sadece Galatasaray’ı yakıştırıyorum. Galatasaraylılık, Uefa kupasına sevindiğin kadar, Hagi gibi bir adamın bizim kulüpte oynayışına dünya gözüyle tanıklık etmiş olmaya da sevinmektir.

Büyük derbimizi canlı izlerken bile son derece objektif kalabilirken, bazı saha dışı durum ve olaylarda, Fenerbahçeli olmadığım için Allaha şükretmişliğim var geçmişte. Saha içinde tekil oyunculara, saha dışında şahıslara dayalı düzen; hataya tahammül edemeyen, oyuncusunu hem göklere çıkarıp hem yerden yere vuran, hatta kaptanına dayak atmaya kalkan bir taraftar grubu; oyuncusunun(Tuncay) saha içinde gülümsemesini futbolu sevmek değil de önemsememek olarak algılamak; teknik direktör değiştirmeyi tüm sorunların tek çözümü olarak görmek; sıkışılan her anda buz dolabından eski başarıları çıkarıp ısıtmak; Galatasaray’ı yenmenin dünyadaki en önemli şey olması; Avrupa kupalarındaki basiretsizlik ve bunu yerel başarıların ardına saklayan zihniyet; Fenerbahçe ile ilişkilendirdiğim davranış biçimleriydi bir zamanlar. Sarı-lacivertlilerin bunları yavaş yavaş aşıyor olması sevindirici. Üzücü olan ve yukarıdaki maddeleri tek tek yazmamın sebebi ise her birinin günümüz Galatasaray’ında karşılık buluyor olması.


Hagi futbolu bıraktığı günden beri onlarca 10 numara harcamak; büyük kaptan dediğimiz adamı, teknik direktör sıfatıyla yuhalayabilmek; tribünlerin çok sevdiği yöneticinin gizli kapaklı istifa etmesi; Lincoln’ün soyunma odasında hırpalandığı iddiaları; yeni Metin Oktay’ımız diye göklere çıkardığımız çocuğu, sırf eğlenmesini bildiği için ezmeye çalışmak(Ali Sami Yen’de kaptanlık pazubandı kolundayken); Rijkaard’ın arkasındayız açıklamasının mürekkebi kurumadan, adamı apar topar göndermek; iki buçuk sene içinde 6. teknik direktörü getirmek; Uefa kupası hacim olarak en büyük kupa da olsa arkasına saklananların artık taşıyor olması; Fenerbahçe beraberliğine neredeyse sevinecek olan garip insanlar(itiraf ediyorum sevindiler, meşale bile yaktılar); bırakın salı ve çarşambayı, perşembe günleri bile Avrupa maçımızın olmayışı; tüm umutların yeni stada, yani bir binaya bağlanmış olması… beni kahrediyor.


Hep bir sebep bulmaya çalışmışımdır; Neden Inter, Chelsea, Fenerbahçe… kendi liglerinde son derece başarılıyken Avrupa’da hep başarısızdır? Milan, Manchester United, Galatasaray… yerli ligde başarılı olmasalar bile Avrupa Kupalarında her zaman dik durabilmelerini ne sağlıyor? Yönetimler değişiyor, teknik ekipler değişiyor, futbolcular değişiyor. Değişmeyen, o kulübün taraftarı kalıyor. Yani cevabı hep taraftarın içinde saklı buldum ben. Şu andaki yönetimin, futbolcuların doğru insanlar olmadığı çok açık da olsa aynı şekilde Galatasaray’daki bozulmanın da taraftarın içinde saklı olduğunu düşünüyorum.


İmparator(!) sağolsun, futbolda motivasyonun(daha doğrusu gaz’ın) önemini biliyoruz. Yeni stadın da gazıyla Galatasaray şampiyon bile olabilir bu sezon. Ama bu, işlerin daha iyiye gideceğini göstermez. Başarısız birkaç sezon geçirmeye üzülmüyorum, hatta seviniyorum ben. Belki sportif başarısızlık sayesinde içimizdeki skor taraftarları azalacak, elenecek, gerçek Galatasaraylılar süzgecin üzerinde kalacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder