13 Mayıs 2010 Perşembe

Spor ve Barış


Spor için kardeşlik, barış gibi kelimeler kullanırız, ama bir türlü uzlaşmacı yanını gözümüzde canlandıramayız ya hani? Konya Büyükkoyuncu Lisesi'nden M. Lütfi Kurt ve Necmettin A. Kızılok'un birlikte hazırlayıp uyguladıkları bir proje, futbolun birleştirici etkisini somut olarak gözler önüne seriyor.

Bu haberi Ahmet Çakır’ın köşesinde okudum, bu nedenle buraya da onun cümleleriyle aktaracağım.

15 yaşında iki lise öğrencisi... Mahallelerinde yaşanan tatsız bir olaydan etkileniyorlar. Olay, o mahalleye sonradan göç etmiş bir ailenin çocuğuyla yerli ailelerden birinin çocuğunun kavga etmesi gibi klasik sayılabilecek türden tatsızlık... Bu kadarla kalmayıp ailelerin de işin içine girmesi, karşılıklı tehditler olayın endişe verici boyutunu artırıyor. Zaman içinde çok daha vahim boyutlar kazanabilecek çatışmanın ilk adımları atılmıştır. Bundan sonra neler olabileceğini tahmin etmek zor değildir. Bu aşamada iki genç, 'bu konuda biz ne yapabiliriz' diye düşünüyorlar ve futbol aracılığıyla bir çözüm bulunabileceğini değerlendiriyorlar. Düşünüp değerlendirmekle kalmayıp uygulamaya geçiyorlar. Valilikten izin, Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şubesi ile temas, okul müdürünün desteğinin sağlanması gibi süreçlerin tamamlanmasının ardından iki günlük bir futbol turnuvasıyla ilgili çalışmalara başlıyorlar.
Dört takım oluşturuluyor. Adları Barış, Sevgi, Kardeşlik ve Uzlaşı. Okulun halı sahasında hafta sonunu kapsayan 2 günde bitecek turnuva için başka bir yığın hazırlık ve düzenleme daha yapılıyor. Takımlarda oynayacak çocukların ailelerinden izin belgeleri alınıyor. Okulun yatakhanesinden yararlanma imkânı oluşturuluyor. Maçların ardından yemek ve öteki etkinliklerle ilgili destekler sağlanıyor.
Bütün bunlar çok büyütülecek durumlar olarak görülmeyebilir ama isterseniz bir deneyin! Bunların her birinin insanı çatlatacak zorlukları bulunan birtakım süreçler olduğunu kolaylıkla görebilirsiniz. Üstelik olayın en çarpıcı yanı bu değil. Takımların oluşturulmasında bildiğimiz mahalle ya da sınıf arkadaşları gibi ölçüler uygulanmıyor. Her takım, birbirini tanımayan oyunculardan oluşturuluyor. Biri zengin mahallesinden, öteki yoksullardan, üçüncüsü Romanlardan, dördüncüsü Güneydoğu'dan göç etmiş aileden gibi seçimlerle takımlar oluşturuluyor.
Sonuç, her yönden olağanüstü bir başarı. Daha önce semte korku salan ve suçun kıyılarında görünen mendil satıcısı Roman delikanlı ile ondan epeyce tırsan zengin mahallesi çocuğu en iyi arkadaş oluyor. Ötekiler arasındaki kaynaşma da herkesin gözünü yaşartacak düzeyde oluyor. Okul müdürü, emniyet müdürlüğü çocuk büro amiri ve bütün öteki ilgililer büyük bir mutluluk içinde gelişmeleri izliyorlar. Onlar da ödül törenine ve sonrasındaki yemekli eğlencelere katılıyor, çocuklara armağanlar veriyorlar.
Bu öykü sayesinde spor’un barışçıl yönünü vurgulayacak somut bir hikâyemiz oldu. 15 yaşında böyle bir proje gerçekleştiren gençleri tebrik etmek lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder