Göze hoş gelen, keyifli futbolun en basit tanımını kendimce şöyle yapabilirim: "Tüm takımın dâhil olduğu birkaç sade pasla gelip atılan bir gol, uzaklardan “belki girer” diye çekilmiş bir şutla gelen golden daha değerlidir. Burada kritik nokta işi şansa bırakmamak. Şans faktörünün en aza indirgendiğini fark eden seyirci, hak edenin kazandığına tereddütsüz inanıyor ve izlediği futboldan maksimum keyif alıyor."
20 Mayıs 2010 Perşembe
Ronaldinho'suz Dünya Kupası
Dünya kupası için son kadrolar açıklanmaya başladı. Turnuvaya katılmayacak olan oyuncular arasında beni şaşırtan birçok isim var. Totti, Del Piero, Van Nisteloy gibi dinazorların kendilerine yer bulamamasını anlıyorum da Pato gibi Benzema gibi genç yıldızların dışarıda kalmasına anlam veremiyorum. Hafta sonu Şampiyonlar Ligi finali oynayacak olan Cambiasso ve yılların kaptanı Zanetti de Maradona tarafından dışarıda bırakıldılar. Maradona böyle garip kararlar vermeye devam edecekse haziran ve temmuz Messi için çok zor geçeceğe benziyor.
Del Bosque’nin, Reyes’in bu sezon gösterdiği olağanüstü performansı göz ardı edip etmeyeceğini merak ediyordum. Reyes’in İspanya kadrosuna girememesi benim için sürpriz olmadı ama bence çok yanlış bir karar. Reyes bu sene Atletico Madrid’i Avrupa Ligi şampiyonu yapan oyuncuların başında geliyor. Ne Maradona’nın veliahtlarından biri olan Agüero, ne de dünyanın en iyi santraforlarından biri olarak gösterilen Forlan, takıma Reyes’in yaptığı katkıyı yapmadı. Reyes ne Real Madrid, ne de Arsenal’de bu kadar yüksek performans göstermemişti. Kariyerinin beklide en iyi form tuttuğu sezonunun sonunda Dünya Kupası kadrosuna alınmaması doğru değil. İspanya kadrosunda Reyes tarzında çok oyuncu var ama hiç biri Reyes’in bugünkü form düzeyinde değil. Özellikle Iniesta, Fabregas ve Torres’in sakatlıklarından dolayı belirsiz oldukları yerde, Reyes gibi her mevkiye katkı yapabilecek bir oyuncu kritik maçlarda çok fayda gösterirdi.
En talihsiz karar ise Ronaldinho’yu Brezilya kadrosuna almayan Dunga’dan geldi bence. Ronaldinho gibi olağanüstü bir yeteneği dünya kupasında izleyemeyeceğim için Dunga’yı suçlu buluyorum. “Ronaldinho bitti”, Eski Ronaldinho yok”, “Yaşlandı” gibi düşüncelere sahip insanların değil İtalya ligini takip etmek, youtube’ta Milan’ın gollerini bile izlemediğine eminim. Ronaldinho’nun bu sene gösterdiği performans ortada. Eğer o olmasaydı Milan bu sezon üçüncü bile olamazdı, Şampiyonlar liginde ikinci tura bile çıkamazdı. Takımına inanılmaz bir katkı yaptı. Eğer diğer arkadaşları da ona Pirlo kadar yardımcı olsaydı belki de şampiyonlar ligi finalinde bir Milano derbisi izleyebilirdik. Barcelonadaki flaş sezonu bir kenara bırakırsak, Ronaldinho’nun kariyerindeki en verimli sezonlarından birini geçirdiğini söyleyebilirim.
Bir de bu işin keyif yönü var. Dünya kupaları artık uluslar arası arenada önem bakımından ikinci sıraya gerilemiş bulunuyor. Şampiyonlar ligi bayrağı rakipsiz şekilde elinde taşıyor. Çünkü takım oyunları artık dünya üzerinde çok önemli bir hal aldı. Takım oyununun sadece savunmada değil hücumda da ne kadar önemli olduğunu iki senedir bize Barcelona kanıtlıyor. Ancak yılın sadece 50-60 günü beraber olan bir takımdan müthiş bir takım oyunu beklemek haksızlık olur. Son yıllarda bunu bir tek Yunanistan başardı (keşke başarmasaydı). Yunanistan’ın şampiyon olduğu Avrupa Kupasının, hiç kimsenin keyif almadığı bir kupa olduğunu hatırlatmaya gerek yoktur herhalde. Turnuvalarda son dönemde başarılı olan takımların çoğu üst üste birkaç tane galibiyetten sonra aynı hedef için mücadele ediyorlar ve yıldızlarıyla sonuca gidiyorlar. Dünya kupasının diğer turnuvalara göre sivrilebileceği tek nokta şov ve keyfi yanı. Bu yanı arttırmak ise teknik direktörlerin elinde. Teknik direktörler tabiî ki kariyerlerini de düşünecekler ama izleyicileri de düşünmek zorundalar çünkü izleyici olmadan onların kariyerlerinin gelişmesi pek mümkün değil. İnsanlar dünya kupasında Brezilya’dan, Arjantin’den, Hollanda’dan, Fransa’dan, İspanya’dan güzel goller, şık hareketler bekliyor. Bizim bunları görebilmemiz için Ronaldinho’nun, Reyes’in, Pato’nun orada olması gerek.
İşin keyif yanı ile ilgili Rıdvan Dilmen’den bir örnek vermek istiyorum. Dün akşamki programında şöyle bir açıklama yaptı: “Şampiyonlar Ligi Finali için biletim var, tüm gerekli rezervasyonları çok önceden yaptım ama finalde Inter’i izlemek istemiyorum o yüzden maça gitmeyeceğim”. Gerçek futbol izleyicisinin bu konularda gittikçe hassaslaştığını görünce çok seviniyorum. En sonunda kazanan güzel futbol olacak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder