
Bu yüzden çoğu zaman doğru kararı veremediğimiz bir gerçek. Doğru kararı vermesek de duygularımızın bir şekilde bizi doğruların yanında tutması, onları ne kadar büyük yaşadığımızın bir göstergesi.
Bilgi çağı diye adlandırdığımız bu çağda, herkesin doğrular peşinde koştuğunu göz önüne alırsak, “sadece duygularımızla daha ne kadar doğruların çevresinde yer alabiliriz?” sorusu bugün kendimize sormamız gereken ilk soru belki de.
Bugüne kadar duygularımızın bizi bir yerlere getirdiğini, bizi özgün kıldığını düşünürsek, bir karar verirken hükümranlığı tamamen aklımıza vermenin vefasız ve yanlış bir hamle olacağını söylemek isterim. Ama her kaçırdığımız, geç öğrendiğimiz doğrunun, özellikle bu çağda bizi gerilettiğinin de farkında olmamız gerekli. Aklımıza daha çok öncelik vermemiz gerektiğini her zaman düşünmeliyiz. Dengeli bir akıl-duygu harmanlamasının kesinlikle fark yaratacağını görmeliyiz.
EURO 2012 elemelerinde 5 grup maçı yaptık, kazandığımız 9 puanın hepsini büyük duyguların, hırslı ve mücadeleci oyunların sonucu elde ettiğimiz görülüyor. Kaybettiğimiz 2 maç dâhil tüm maçlarda yüreklerini ortaya koymayan bir tane futbolcu bile yoktu. Ama artık Almanya’yı sadece yüreğimizi ortaya koyarak, tribünlerdeki 50.000 seyircinin desteğini alarak yenemeyeceğimizin farkında olmamız gerekli. Almanya gibi sürekli ayağa oynamaya çalışan, savunma arkasına koşu yapan, becerikli oyunculardan kurulu bir takıma karşı, top rakipteyken, aşırı motiveyle yapılmış ateşli bir presin yarardan çok zarar verdiğini görmemiz önemli. Ama ikili mücadelelerde bize üstünlük sağlayacak bir hırs mutlaka bu tip zor maçların kaderini değiştirmek için gerekli olabilir. Bu noktada duyguların devreye girmesi artı bir güçtür.

Gruptaki kaderimizi belirleyecek Belçika ve Avusturya deplasmanlarında sakin kalabilmek ve duygumuzu akıllı kullanmak, sonucu direk etkileyecek iki kilit nokta. Sanırım Hiddink de taktikten ziyade oyuncuları bu felsefeye adapte etmek için ne yapabilirim sorusuna daha fazla konsantre olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder