7 Temmuz 2011 Perşembe

Tatmin ya da Tatminsizlik



Güney Amerika’daki futbol turnuvasının, yalan yanlış transfer haberleri kadar kımıldatamadığı futbol gündemimiz, pazar günü sabahtan gelen gözaltı haberleriyle epeyce hareketlendi. Her zaman olduğu gibi Fenerbahçe ön plana çıksa da, dolaylı veya direk olarak tüm Türk Futbolunu zararlı çıkaracak bir süreç içerisindeyiz. Taraftar olmanın verdiği heyecanla rakiplerin zor durumda kalmasını isteyebiliyor insan önce. Oh olsun, beter olsun diye içimizden geçse de, aklıselim düşününce meselenin “sen, ben, o” değil de “biz” olduğunu kavrıyoruz. Alt lige düşmek, şampiyonluk unvanını kaybetmek, yayın gelirinden mahrum kalmak vs. gibi detaylardan bahsetmiyorum. Beni endişelendiren, futbol keyfimizin zarar görecek olmasıdır.


Bu spor, futbol, büyük bir çoğunluğun birincil hatta tek hobisi sayılır. Bu endüstride çok büyük paralar dönse de, futbol sevgimiz, maç izleme isteğimiz amatörlükten daha ileriye gidemiyor ki. Bu oyunun şaibeli olduğunu bile bile nesinden zevk alır ki insan? Söz konusu maddiyat olunca, birtakım adaletsizlikler insanın içine sinebilir. Ama keyfimiz söz konusu olursa, yapay olduğunu bilmek her şeyi anlamsız kılar. Örnek vermek gerekirse, bir paket sigarasına tavla oynayan iki adam düşünün. Burada amaç sigarayı kazanmak olduğu için, zar tutmanın bir anlamı olabilir. Sonuçta kazanılacak elle tutulur bir şey vardır. Bir de keyifli vakit geçirmek için tavla oynayan iki arkadaşı örnek alalım. Taraflardan biri zar tutarsa, oynadıkları oyunun herhangi bir anlamı kalır mı? Oyunun başında büyük zar atan kazansın o zaman, niye pul saysınlar ki? O meşhur reklam filminde de belirttiği gibi, paranın satın alamayacağı şeyler vardır. Maçın başından beri beklediğin ama 93. dakikaya anca gelen gole kırk bin kişiyle aynı anda sevinmek, hangi kredi kartının limitine sığar? Uzun süre bekleyip de son dakikada gelen golün yaşattığı keyif çok üstündür. Ancak rakip kaleciden en ufak bir şüpheniz varsa, maalesef o gol sizi zerre kadar mutlu etmez.



8-9 yaşımdayken bilgisayara karşı futbol maçı yapar, yeniliyorsam rakip takımın kontrollerine geçip kendi kaleme gol atardım. Neyse ki böyle yaptığımda oyunun hiçte zevkli olmadığını, sadece kendimi kandırdığımı ilkokulu bitirmeden anlamıştım. Canlı izlediğimiz bir maçta, takım kontrollerinin futbolcu ve teknik direktörler dışına çıktığı hissedilirse, en sevdiğimiz sporu izlemenin anlamsızlaştığını fark edeceğiz. Maalesef, futbol kirlendi. İlk defa kirlendiğini mi zannediyorsun diye sorabilirsiniz. Cevabım evet olacaktır. Maddi olarak fayda sağlayanlar dışında, bir insanın spor müsabakasını kazanmak için hile yapmasını anlamlandıramıyorum. Fenerbahçe yöneticisi, rakip futbolcunun yapay davrandığının bilincindeyse, takımının şampiyonluğundan zevk alamayacaktır. Demek ki kocaman adamlar kendilerini kandırdıklarının farkında değiller. Nasıl bir tatmin duygusu bu acaba? 6 yaşındaki Fenerbahçeli Demir’le beraber maçı izleyen ikiz kardeşi Beşiktaşlı Sarp’ın, derbi maçından sonra akıttığı gözyaşları boşuna mıymış?

Hukuki olarak nasıl işleyeceği hakkında yorum yapacak konumda değilim ama ezeli rakibimiz de olsa, şahısların yaptığı yanlışların 100 yıllık bir kulübe zarar vermesini istemiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder