18 Aralık 2010 Cumartesi

Altyapı Meselesi


Her zaman suçlu ilan ettiğimiz ancak bir türlü daha derine inemediğimiz altyapı sorunumuzla ilgili bir blog yazısı var aşağıda. Altyapının sorunlarına içeriden bakan Zekican Koğuş’un yazısını okumanızı tavsiye ederim:

Kendi sahanda yapabildiğin pasları, rakip yarı alanda da yapıyorsan, futbol oyununa hizmet ediyorsun demektir. Skoru %33 oranla eşit dağılan bu oyunda maçlar golsüz de bitse, Oscarlı film tadında geçen bir 90 dakikanın size verdiği heyecan, bize futbolun ne demek olduğunu anlatır.

Güzel futbol da güzel bir filmdeki gibi iyi performans gösteren oyuncular, iyi öğreten hocalar ve iyi bir bütçe ile ortaya çıkar. Skoru tayin etmek ise Prekazi’ nin dediği gibi topun canına kalmıştır. İyi bir takım, iyi bir çalışma ister ve bu ancak takımın birbirine uyması, oyuncuların birbirine sahip çıkmasıyla olur. Bu sahip çıkma gereği her tür maç için geçerli olduğu gibi, gerçek hayat için de geçerlidir; arkanızda sağlam insanlar varsa ve sizi korurlarsa, başarırsınız.

İşte benim değineceğim nokta sahada bu arkanızdaki kişileri takım yapan futbol altyapısıdır. Kısa bir cümle ile özetleyeceğim; bir işe ne kadar küçük yaşta başlarsanız, o kadar iyi eğitilme kapasitesine sahipsiniz demektir. Altyapı bu yüzden önemlidir.


Altyapı aslında takımlardan çok federasyona, siyasi dayanışmaya bağlıdır. Evet, kesinlikte siyasi dayanışma çocuk yaşta futbola başlama, yeşerme ve ardından futbolu meslek edinme açısından çok önemlidir. Nasıl mı?

Türk ve Alman futbolunu karşılaştıralım:

Türk çocuklar futbolu Alman çocuklardan daha çok severler. Motivasyonları ve sevgileri kesinlikle Alman çocuklarıyla kıyas kabul etmeyecek kadar büyüktür, sağlaması için sadece geçmişin çocuklarının takımlarını görmeye ne kadar hevesli olduğunu gösteren B. Dortmund – Galatasaray maçında tribünlere bakabiliriz. Türk taraftarlar Alman taraftarların kombine kartlarını bir seferliğine kiralayarak takımlarına destek vermeye gelmişlerdir.

Türk çocuğunun babası da futbol sever. Daha doğmadan çocuğa takım tutturan inatçı, garip ve bir o kadar muzip akrabalarımız vardır; aldıkları takım tulumlarını bebeğine giydirmeyen anneye kızacak kadar da severler takımlarını. Bazen, anne ile baba farklı –hele ki birbirine rakip takımları tutarlarsa ortalığı kan götürür çocuğun takımı kavgasında. Türk çocukları böyle futbol seven bir neslin evlâdıdır.
Ama Türk çocuğunun topu oynayacak yeri yoktur. (“Parktan dönmüyor eşek sıpası, nereye yer yokmuş?” diyen aileler için özellikle söylüyorum.) Türk çocuğu yolda, asfalt minyatür sahada, otoparkların rampalarında, okul bahçelerinde ve daha aklıma gelmeyen bir sürü garip yerde futbol oynar. Ancak; Alman çocuğu, devletin onun oynaması için herhangi bir kısıtlama olmadan cüzi bir miktar aidat ödeyerek kayıt olduğu çim sahalarda top oynar. Bu sahalar öyle az da değildir, bundan 40 yıl önce bile varmış ki, şimdi sayıları daha fazla oldu, her mahallede bir adet spor merkezi bulunur oralarda. Hiç kimse yer kavgası etmez bu sahalarda, kimse sakatlamaz, kavga çıkmaz, çok barışçıl olan, sadece top oynanan, geceleri tinercilerin basmadığı, çocukların toplarının çalınmadığı yemyeşil sahalardır bunlar. İşte Alman altyapısını Türk altyapısından ayıran en önemli özellik budur.


Çocukluğumdan beri türlü türlü garip yerde amatör küme maçları da dâhil olmak üzere oynayan ben, bir kere çim sahada resmi maç yapmadım. Neden kumlu sahalarda ayağımın içine garip nesneler gire gire futbol oynadım ya da neden zımpara taşı gibi toprak sahalarda sakatlanmadığım bir idmana çıkamadım?

Ben hiç yeşil saha görmedim. Gördüğüm sahalar –ki çoğu topraktı, hep yeşilden uzaklaşmış sert yaralayıcı sağlıksız yerlerdi. Bu bir neden değil midir, altyapının siyasi dayanışma ile güçleneceğine? Kat karşılığı apartman yapılan yerler, futbola para harcanarak daha güçlenecek, ileride apartman, araba, şato, vs gibi para eden değerleri karşılayabilecek parayı kazanmayı akıl edecek arsa sahiplerine daha çok para olarak geri dönecek, akmayacak, kokmayacaktır. Ne yazık ki bir örneğini hiç görmedim. Benim ülkemde çocuğum futbol oynarken yere düşünce kolunu kırar, çocuğuma araba çarpar, mahallenin (artık adına ne denirse) çakalları çocuğumun topunu alıp oyununu bozarlar. Böyle bir durumda çocuk tabi ki futbol oynamak istemez.

Çocuk kendi isteyerek futbol oynamazsa futbolu meslek edinmesi mümkün değildir. Babasının kulağından tutup kursa kaydettirdiği bir çocuktan futbolcu olmaz. Bir miktar para için oynasa da FUTBOLCU OLAMAZ. Çocuğun kendini geliştirecek yere ihtiyacı vardır. Çocuğun istediği şeyi yapmaya ihtiyacı vardır. Bu şartlar sağlanırsa yeni nesil çok iyi futbolcular çıkartacak, Almanlar gibi her dünya kupasında çeyrek finali garantileyeceklerdir.

Altyapı bu şekilde asla gelişmez, aksine geriye gider. Altyapıdayken zamanla paylaşacağım birçok şey yaşadım. Bu yazımda altyapıyı etkileyen en önemli dış faktörden bahsettim. Altyapı sorunumuz için daha yazacağım birçok konu ve dikkatleri çekmek isteyeceğim birçok nokta var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder