10 Haziran 2011 Cuma

Florya’da Hâlihazırda Bir La Masia Yok: Sağlam Defans

“En iyi savunma hücumdur.”
“Top bizdeyken onlar gol atamaz.” Johan Cruyff

Blog ekibi olarak her iki görüşe de bugüne kadar yazdığımız yazılarla gereken desteği verdik. Güzel oyun amacı güden futboldaki her öğenin birer taraftarı olduğumuzu gösterdik.

Yine de iyi biliyoruz ki Florya’da hâlihazırda bir La Masia yok. Sadece bundan 20 yıl sonra için yeni yeni bir hayal kuruluyor, çalışmalar henüz proje aşamasında.
O zaman Galatasaray, bundan 1,3,5 ve 10 sene sonrasında endüstriyel futbolun yükümlülüklerine boyun eğmeden, taraftarını sürekli motive halde tutmak ve sahada kaybolmaya yüz tutmuş winner kimliğini geri kazanmak için ilk olarak sağlam bir defansif anlayışı takıma oturtmak zorundadır.

“Florya’da hâlihazırda bir La Masia yok.” derken saha içinde ve dışında küçüklükten beri birbirlerini iyi tanıyan, güzel oyun felsefesiyle futbolu ilk öğrenme çağlarında tanışan, topun kıymetini iyi bilen bir ekibi kısa vadede profesyonel olarak bir arada aynı sahada görmemizin mümkün olamayacağını anlatmak istedim.

Yani emin olun bu kısa vade içerisinde, ayağımızdaki topu çoğu zaman en sonunda rakibe kaptıracağız. Topun bizim takımda kalma süresi çoğu zaman karşı takımla eşit düzeyde olacak. Galatasaray’ın topun rakipte olduğu bu kayda değer zamanı nasıl değerlendireceği, geleceğini belirleyecek öncelikli konu olduğunu düşünüyorum.

Yıllardır bütün takım olarak defansı iyi yapan kulüplerin, başarılı olduklarına tanık oluruz. Çünkü takımlar gol yemedikleri her dakika daha fazla direnç kazanırlar, özgüvenleri yerine gelir. Bu direnç psikolojik olarak gelişse de aynı zamanda fiziksel olarak da sahada kendini gösterir. Galatasaray özellikle son yıllarda sahasında veya deplasmanda fark etmeksizin her türlü golü kalesinde görür duruma geldi. Psikolojik olarak gol yenilince geriye giden takım, birçok kez sahada direnç gösteremeyecek konuma düştü. Sonuç olarak, başarısızlıkta da belki de yaşanabilecek en dip noktalar yaşandı.

Bu noktada yanlış anlaşılmak istemiyorum. Defansı iyi yapan takım olmak demek, birincil amacı savunma olan, gol yememek için gol atmamayı göze alan takım olmak değildir. Ofansif futbol oynayan bir takım, iyi savunma da yapabilmelidir. Barcelona’yı tekrar tekrar örnek vermeye gerek yok sanırım.

Geçmişte takımın başında bulunanlar, ilk olarak planlı bir defansif anlayışı yerleştirmeyi düşünseler, belki de ofansif oyun anlayışını kültüründen alan bu takım, kazanma yetisini bu kadar kolay yitirmezdi.

Geçmişte yapılanlar, yapılmayanlar, aksaklıklar, eksik uygulamalar, dünya üzerindeki pozitif örnekleri bir araya getirip göze önüne aldığımızda “Galatasaray futbol takımı nasıl sağlam bir defansif sisteme sahip olur?” sorusuna 3 başlık altında yanıt vermeye çalışacağım.

1) Yeterli fiziksel güçlendirme

İleri bilim ve teknolojiden yararlanılarak sıkı ve doğru antrenman programları hazırlanmalı. Bireysel fiziki çalışmalar disiplin altına alınmalı ve arttırılmalı. Kısa vadede etkili tedaviler geliştirebilecek ve gerçekleştirebilecek kapasitede bir sağlık kurulu oluşturulmalı.

Fiziksel kalite bir standarda kavuşmalı. Öyle ki medya ve taraftar fiziksel güç konusunda herhangi bir yorum yapmaya gerek duymamalılar. Siz hiç Avrupalı büyük takımlardaki oyuncuların fiziksel problem yaşadığından dem vurulduğunu gördünüz mü? Mesela “Rooney fizik olarak hiç hazır değil.” diye PLTV yorumcularından herhangi bir şikâyet geldiğini? Mümkün değil. Olsa olsa sakatlıktan çıkıp oyuna girdiği ilk maçta son 10 dakika boyunca böyle bir yorum gelebilir.

Özellikle defansif pozisyonlarda görev alan oyuncuların fiziksel yetersizliği daha bir çekilmez hal alıyor. Zaten tercih ediliş sebepleri fiziksel güçten kaynaklanan oyuncularının son yıllarda topu topu 20 maçı çıkartamadıkları sezonlar yaşayan bir takımın başarısız olması kaçınılmaz.

2) Oyuncu tercihleri

Simoviç, Taffarel ve Mondragon ayarında bir kaleci, transferde öncelikli hedef olmalı. Messi bile kaleye vursa, top kaleye giderken taraftar, yönetim, teknik kadro, oyuncular gözünü kapatmayacak kadar kalecisine güven duymalı. İsmi geçen kalecilerin çoğunun bu ayarda olduğunu görmek sevindirici. Maliyeti ne olursa olsun, kaz gelecek yerden tavuk esirgenmemeli.

Bir de defansa liderlik yapabilecek, mümkünse topu oyuna iyi sokacak bir defans oyuncusu gerekli. Bu noktada Neill’in neden gönderilmek istendiğini anlamış değilim. Bu tip oyuncunun yanında oynayacak savunma oyuncusunun top bizim yarı sahaya geçmeden ilk toplara basabilme yeteneğine sahip olması çok faydalı olabilir. Sabri’ye yerinin garanti olmadığını hissettirecek, hızlı ve disiplinli bir sağbek oyuncusu yerinde bir tercih olabilir.

Top kapmayı iyi bilen, çalışkan, fizik gücü yüksek ve tecrübeli bir ön libero ihtiyacı gözüküyor. Linderoth sakatlanmasaydı bu anlamda dünya üzerindeki optimum oyuncuydu. Cana gidecek gibi duruyor, kesinlikle yeri doldurulmalı.

Baros, Kazım ve Elmander’in hücumda pres yapma ve mücadele etme yeterliliklerinin olduğunu düşünüyorum. Bu durum fiziki olarak sağlam olmaları halinde teknik direktör için önemli bir avantaj.

Mücadele gücü üst düzey, çalışkan ve kazanmaya alışmış yabancı transferler takımı sahada psikolojik olarak da üst seviyeye taşımada yardımcı olabilirler.

3) Taktik anlayış

Galatasaray çalışkan oyunculara sahip olup, iyi bir fizik gücüyle mutlaka 2. bölgeden başlamak suretiyle alan daraltarak etkili hücum presi ve agresif oyun anlayışını uygulamalıdır.


Son yıllarda kalemizde çok gol görmemizin ana sebebi fizik güç yetersizliği ve taktik anlayış eksikliğidir. Dolayısıyla, alan daraltamamamız ve bunun sonucu rakip takıma topu sahada gezdirebileceği geniş alanlar tanımamızdır. Galatasaray birkaç senedir deplasmanlarda (geride bıraktığımız sezonda kendi sahasında bile) rakibin oyuna hükmetmesine karşı koyamadığı için güç durumlara düştü.

Savunma pozisyonu alarak, hücum presinden vazgeçmek, Galatasaray’ın ofansif futbol kültürüyle uyuşmayacağı da yapılan denemelerden anlaşıldı.

Defansın ve orta sahanın öne çıkarak ilk topa müdahale etmesi, cesaretle sürekli topa doğru hamle yapması, hatırlarsak 17 Mayıs’ta Arsenal’e direnç gösterebilmemizin 1 numaralı sebebiydi.

Söylemek istediğim, rakip takımın oyuncularının kafalarını kaldırmalarına ne kadar müsaade etmezsek o kadar iyi savunma yapmış olacağız. Fiziki kalitemizi rakibe kabul ettirebildiğimiz oranda başarılı olacağız.

Sahada diri ve fizik olarak kendini gösteren bir takımla, Galatasaray’ın kısa sürede kimliğine kavuşması sürpriz olmaz. Defansif anlayışı oturtmuş ve otomatiğe bağlamış bir Galatasaray, böylelikle “güzel oyun” fikrine kafasını daha çok yorabilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder