5-0'lık Andorra galibiyetiyle yine hayallere dalıp gittik. Basın yine Gökhan Töre ve Umut'u göklere çıkardı. "Acaba Dünya Kupası'na gidebilir miyiz? 2008 ruhu bu takımda hayat bulabilir mi?" gibi (garip) soruları sormaya başladık. Bu hayalperestliğin Salı günü sonlanacağı kanısındayım. İlk 35 dakikası tedirginlikle geçen maçta Umut'un golüyle öne geçtik, rahatladık ve zayıf rakip karşısında yetenekli oyuncularımızın kıpırdamasıyla net bir galibiyet aldık. Tabii bu galibiyet moral ve özgüven açısından takıma iyi gelecektir. Öte yandan eksiklerimizin de üstünü örteceğini düşünüyorum.
Öncelikle Umut - Burak ikilisinin toplamda 4 gol atmalarına rağmen birbirini tamamlayan, iyi bir ikili olmadığını geçen sene Drogba gelene kadar ki süreçte (Elmander de sakat ya da formsuz olduğundan) çok iyi anladık. Andorra gibi zayıf bir rakibe karşı bile 35 dakikalık kötü oyunumuzun ana sebeplerinden biri bu ikili. İstasyon olma, top tutma, asist yapma, top sürme ve hatta top kontrol etme konularında zayıf kaldıkları için takımın pozisyona girme ihtimalini düşürüyorlar. Romanya maçında daha konsantrasyonu yüksek ve tecrübeli stoperler karşısında Andorra maçının rahatlığını bulamayacağız. Çok kolay top kaybı yapan Caner, Nuri, Umut, Burak ve Gökhan Töre bir yana; defansın arkasına çok iyi koşular yapan Rumen oyuncularına çare bulmakta zorlanacağımızı düşünüyorum.
Dünkü onbir ve genel kadro seçimi Fatih Terim'in aslında Abdullah Avcı döneminden hiçbir şeyi değiştirmediğini, sadece oyuncuların konsantrasyonunu bir kademe yukarı taşıdığını gözlemlememizi sağladı. Ben hocadan Necati hamlesini bekliyordum. Hem top tutabilecek hem asist yapabilecek oyuncu eksiğimizi bu yolla kapatabilirdi. Arda, Gökhan Gönül, Burak, Selçuk dörtlüsünün bir turnuva daha kaçırmaları dünya futbolu adına çok yazık olacak ama Salı gecesi bu rüyadan uyanacağımızı düşünüyorum.